Susuzluğun Anatomisi: Dehidratasyon, Müdahale Eksikliği ve Liyakatsizliğin Yangınları

27 Tem 2025 - 15:05 YAYINLANMA

Dehidratasyonun Ölümcül Anatomisi

Bir nefrolog için ölüm, çoğu zaman susuzluktan başlar.

Dehidratasyon, vücudun su kaybı kritik eşiği geçtiğinde, kan plazması yoğunlaşır, sodyum yükselir ve böbrekler artık homeostazı koruyamaz hale gelir. Hipernatremi, beyin hücrelerinde geri dönüşümsüz hasara, konvülsiyonlara ve bilinç kaybına yol açar. Böbrek perfüzyonu azaldığında akut tübüler nekroz başlar ve ölümün sessiz imzası atılır.

Oysa dehidratasyon, tıbbi olarak en kolay önlenebilir ölümlerden biridir. Birkaç damla intravenöz sıvı, doğru zamanda verilen elektrolit dengesi, basit bir kan gazı takibi…

Tıbbi müdahale yetersiz kaldığında, ölüm sadece fizyolojinin çöküşü değil, ihmalin ve sistem hatasının damgasını taşır.

Yetersiz Müdahalenin Bedeli Nedir?

Dehidratasyon örneği, aslında yangınlar karşısında yaşanan can kayıplarının da metaforudur. Tıbbi olarak suyu zamanında verememek neyse, bir ormanı, bir şehri, bir hayatı koruyacak müdahaleyi zamanında yapamamak da odur. Yangın, tıpkı vücudun susuz kalması gibi, yönetilmediğinde kontrolsüz bir yıkıma dönüşür.

Türkiye’de yaşadığımız orman yangınları ve ardından gelen can kayıpları, “müdahale gecikmesi”nin sadece tıpta değil, kriz yönetiminde de ölümcül sonuçlar doğurduğunu gözler önüne seriyor. Orman yangınında ilk 15 dakika ne kadar kritikse, acil serviste kaybedilen ilk 15 dakika da o kadar ölümcüldür.

Yangına zamanında müdahale edemeyen bir sistem, susuz bırakılmış bir organizma gibidir.

Liyakatsizliğin Ölümcül Yankısını Duyan Var mı?

Bir nefrolog, sıvı yönetiminde hataya düşerse hastası ölür; çünkü bilim net ve acımasızdır. Ancak liyakatten uzaklaşan bir yönetim anlayışı, hatasının bedelini tek bir hastayla değil, bir toplumla, bir ormanla, bir şehirle ödetir. Bugün yangınlarda ölen insanlar, yok olan köyler ve yok edilen ekosistemler, “şehirlik” mertebesine indirgenmiş bir liyakatsizliğin sembolüdür. Şehirlik, medeniyetin göstergesi olmaktan çıkar, yönetememenin makyajına dönüşür. Binalar yükselir, ama içerideki sistem çöker. Bir ülke, doğru insanları doğru yerlere koymadığında, susuzluktan ölen bir böbrek hücresi gibi çürümeye başlar.

Yangınlar ve Ölümün Aynası!

Dehidratasyondan ölen bir insanın gözlerindeki matlık, yangınlarda küle dönen bir ormanın sessizliğinde yankılanır. Tıpta “erken tanı” neyse, yangın için “erken müdahale” odur. Bir ülke reflekslerini kaybettiğinde, hem bir insan hem bir orman hem de bir toplum aynı susuzlukla ölür.

Çarpıcı Sonuç Nedir?

Benim özetim şu; Suyu Yönetemeyen, Ateşi Söndüremez… Yazdıklarım tıp ve toplumsal kriz yönetimi arasındaki ortak gerçeği gösteriyor: Bir ülke, damarlarından geçen suyu koruyamıyorsa ormanındaki ağacı, insanındaki nefesi, şehrindeki yaşamı da koruyamaz. Susuzluktan ölen bir hasta da, yangında ölen bir canlı da aynı çığlığı atar: “Beni zamanında görmediniz.” Ve bu devam ediyor..

 

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: