Sessizlikten Ses Çıkarmak!
Günümüzde “konuşma özgürlüğü” panolarda yerini koruyor; ama pratikte sesimizi kimlerin duyduğu, hangi sözcüklerin dolaşıma girdiği ve hangi fikirlerin görünürlük kazandığı giderek daha karmaşık bir düzenin içinde belirleniyor. Bu düzeni anlamak ve halka açmak, belki bir yazının görevidir: basit, somut, uyarıcı ve harekete geçirici. İlk olarak şunu söyleyemeliyim; Sansür sadece kapıları kilitlemek değildir. Michel Foucault bize iktidarın konuşmayı nasıl biçimlendirdiğini hatırlatır; bugün iktidar yalnızca yasaklamaz, aynı zamanda söylemin hangi yollarla akacağını, hangi seslerin yankı bulacağını düzenler.

Pierre Bourdieu’nün bize öğrettiği gibi, “görünürlük” de bir tür sermayedir; erişim, beğeni, paylaşım sayısı konuşmanın değerini belirler. Habermas’ın ideallerinden uzakta kalan kamusal alan, artık daha çok seçilmiş yankıların, yeniden üretimin ve ekonomik ölçütlerin hüküm sürdüğü bir piyasa haline gelmiştir, der..
Öyle mi? Mesela .. Eskiden bir fikir—makale, deneme, fotoğraf—doğrudan geniş bir kitleye ulaşabiliyordu. Bugün aynı içerik, platformların moderasyon kararları, reklam ekosistemi ve algoritmalar yüzünden ya görünürlük kaybediyor ya da yalnızca aynı görüşleri paylaşan küçük balonlarda dolaşıp duruyor. Bu, dilin ve düşüncenin absürtlüğünü üretir: herkes konuşur, ama karşılıklı anlam üretimi zayıflar; çoğalma vardır, diyalog yoktur. Absürtlük edebi bir terim olarak Ionesco ve Beckett’in sahnelerinde tanıdık gelir; ama şimdi toplumsal bir olguya dönüşmüştür. Kafka’nın bürokratik labirenti, dijital moderasyon ve muğlak bildirimlerle yeniden hayat bulur — neden kısıtlandığınızı anlamazsınız; itiraz mekanizması karmaşıktır veya etkisizdir. Sartre’ın varoluş kaygısı ise “görünme” çabasında başka bir hal alır, dürüst olalım.
Görünmemek üzer. Görünmek isteyen kişi, yanlış anlaşılma korkusuyla düşüncesini törpüler; böylece kendini sansürleme içselleştirilir. Yani.. kendine bile itiraf edemez hale gelir… Peki ne yapmalıyız ya da ne yapabiliriz? Platformların moderasyon ve algoritma kararları hakkında daha açık raporlar yayınlaması gerekir. Oluyor mu? — “policy” ler var.. Otomatik bildirimler “spam” diyor ama niçin, hangi kural çerçevesinde, nasıl itiraz edebileceğiniz net değilse bu Kafkaesk bir cezalandırmadır. Ya da sermayenin (erişim, etkileşim) dağılımı adil değilse kamusal tartışma bozulur. Yerel, bağımsız mecraları, kolektif destek ağlarını güçlendirmek görünürlüğü çeşitlendirir.
“Bilinçli okur” manipülasyona karşı ilk savunmadır.
Bilinç yıpratılırsa… Ionesco’nun kahkahası, Beckett’in sessizliği gibi estetik yollar, absürdlüğü ifşa etmenin güçlü araçlarıdır, denir. Gülün. Güldürün. Mizah, trajedi, performans—bazen en radikal itiraz bu biçimlerde yükselir, bilinmez. Sansürle mücadele yalnızca hukukî bir mesele değildir; kamusal alanın nasıl işlediğini, hangi seslerin neden duyulduğunu anlamakla ilgilidir. Aydınlanma burada, bilgi aktarmak kadar düşünme alışkanlığı kazandırmaktır! Bizler aynı zamanda hangi sesleri duyurmak istediğimize ve hangi mekanizmaların bizi sessizleştirdiğine ilişkin farkındalığı yaymalıyız. Küçük bir adım: bir bildirim geldiğinde susmayın; nedenini sorgulayın, itiraz edin, deneyiminizi paylaşın. Kolektif hafıza böyle birikir. Sessizlik çağımızın en gürültülü olgusudur—onu adlandırdığımız zaman, sesimiz yeniden dünyanın akışını değiştirme imkânı bulur. Benim hesabımda “spam” yok! Ama trenleri yakalamaya çalışan ve düşünen bir insan var! Bu böyle biline..