Ölü Toprağı mı Atıldı?
18 Kas 2025 - 23:54
YAYINLANMA
Karınca mısın mübarek?
Karıncalar kolonideki düzeni korumak için ölen bireyleri oleik asitle tanır; bir karınca yanlışlıkla bu asitle temas ederse—ölmemiş olsa bile—diğerleri onu “ölü” kabul ederek yuvadan dışarı taşır. Yani “oleik asit”, karıncaların davranışını belirleyen görünmez bir komuttur: bir bedenin canlılığını değil, kokusunu esas alır. Bu durum, otoriter politik sistemlerin toplumu yönetirken kullandığı görünmez işaretlere şaşırtıcı biçimde benzer değil mi?

Neden?
Şöyle ki..
Otoriter yönetimler, halkın bilinçli tercihlerini veya gerçek arzularını değil, dayattıkları “sinyalleri” esas alır. Tıpkı oleik aside bulanmış sağlıklı karıncanın “ölmüş kabul edilmesi” gibi, otoriter düzen de insanların gerçek duygularını, ihtiyaçlarını ve düşüncelerini siler; yerine tek bir kabul kalıbı yerleştirir. Bu kabul kalıbı çoğu zaman korku, sürekli tehlike algısı, sadakat yeminleri ya da propaganda biçiminde işler.
,Yönetilen çoğunluk, bu sinyalleri farkında bile olmadan içselleştirir ve davranışlarını bu görünmez komutlara göre ayarlar. Kokusu belli olsa da koklamamış gibi görünür halk.. Böylece otoriter düzen, tıpkı karınca kolonisi gibi kendi iç ritmini yaratır: dışarıdan dayatılan kimyasal bir işaret, canlı bir topluluğu mekanikleşmiş bir düzene dönüştürür. Bu düzenin en çarpıcı etkisi, toplumda kolektif bir baygınlık hali yaratmasıdır.
Karıncalar oleik asit sinyali yüzünden sağlıklı bir bireyi bile sürükleyip çıkarırken hiçbir sorgulama ihtiyacı duymaz; otoriter rejimler de benzer şekilde toplumu sorgulamaktan, hatırlamaktan, itiraz etmekten alıkoyar. Propaganda, sansür ve sürekli tehdit algısı—tıpkı oleik asit gibi—toplumsal bilinci uyuşturan kimyasal bir sis görevi görür.
İnsanlar yaşadıkları şeyin “doğal” olduğuna inanma noktasına getirilir; gerçekte canlı olduklarını unutur, kendilerini sistemin belirlediği role teslim ederler. Ve belki de en tehlikelisi şu! Karınca oleik asitle temas ettiğinde kendisinin öldüğüne inanmaz; ama diğerlerinin davranışı onu koloninin dışına taşır. Otoriter düzende de birey çoğu zaman kendi canlılığının, düşünsel özgürlüğünün farkındadır; fakat etrafındaki yapı onu dışlayan, susturan, hizaya sokan davranışlar üretir.
Bu kolektif yanılgı, toplumu zamanla içinden çökerten bir sessizlik oluşturur. Yani.. Otoriterlik, fiziki güçten çok, görünmez sinyallerle yönetilen bir teslimiyet mühendisliğidir. Halkın üzerinde bırakılan bu “kimyasal imge”, uyanıklığı baygınlığa; düşünmeyi ise otomatikliğe dönüştürür. Toplumun yeniden canlılığını kazanması, bu görünmez kokunun nötralize edilmesine, yani korkunun, propagandanın ve zorunlu sadakatin etkisiz hale getirilmesine bağlıdır. Yani…. Burnumuzu geri alalım…