Her şey Çalınır; Gelecek Bile

05 Ağu 2025 - 16:05 YAYINLANMA

Diplomanın Düşüşü, Ahlakın Çöküşü: Türkiye’de Toplumsal Çürümenin Sosyolojik Anatomisi Türkiye’de sahte diplomalar, üniversite sınavlarındaki usulsüzlükler ve yolsuzluklar sadece bireysel etik ihlaller değil; yapısal çöküşün ve toplumsal çözülmenin dışa vurumudur. Bu fenomeni anlamak için yalnızca tekil vakalara değil, onları mümkün kılan kültürel, siyasal ve kurumsal bağlama bakmak gerekir.

Burada Durkheim’in “anomi” kavramı, Weber’in “rasyonel bürokrasi” eleştirisi ve Bourdieu’nün “sembolik sermaye” teorisi gibi sosyolojik çerçeveler bize yol gösterici olabilir. Anomi ve Değerlerin Çöküşü Emile Durkheim, toplumsal normların zayıflaması veya ortadan kalkmasıyla oluşan “anomi” durumunun bireylerde yönsüzlük, boşluk ve güvensizlik duygusu yarattığını söyler. Bugünün Türkiye’sinde, yıllarca çalışarak sınavlara hazırlanan bir genç, soruların çalındığını veya diplomaların sahte olduğunu öğrendiğinde yaşadığı his, tam da bu anomidir.

Sistem artık çabaya değil, ilişkilere ve hileye prim veriyorsa, bireyin o sistem içinde etik davranma motivasyonu kaybolur. Normlar yerini keyfiliğe, kurallar yerini adam kayırmaya bırakır. Böyle bir yapıda, bireyler “adil olanın değil, işe yarayanın peşinden” gitmeye başlar. Weber ve Rasyonel Bürokrasinin Tersine Dönüşü Max Weber, modern devletin ayakta kalması için liyakate dayalı bir bürokrasi inşa edilmesi gerektiğini vurgular. Ancak Türkiye’de yaşanan süreç, Weber’in tarif ettiği ideal-tip bürokrasinin anti-tezidir. Sınavlarda yapılan usulsüzlükler, sahte belgelerle elde edilen unvanlar, kamu kurumlarının ve üniversitelerin “rasyonel yapı” olmaktan uzaklaşıp, bir tür keyfi çıkar ağlarına dönüşmesine neden olur. Bürokratik pozisyonlar, uzmanlık ve bilgiye değil; sadakat ve aidiyete göre dağıtıldığında, devlet meşruiyetini yitirir. Bu da kurumsal çöküşün ve halkın devlete olan güveninin azalmasının temel nedenidir.

Sembolik Sermayenin Erozyonu Pierre Bourdieu’ye göre diplomalar sadece birer eğitim belgesi değildir; aynı zamanda “sembolik sermaye” taşıyıcısıdır. Yani diploma, bir bireyin toplum içindeki konumunu, saygınlığını ve meşruiyetini belirler. Ancak bu sembolik sermaye, sahteciliğe açık hale geldiğinde tüm toplumsal düzeni bozar.

Gerçek emekle kazanılmış diplomalar ile çalıntı yollarla elde edilmiş olanlar aynı kefeye konduğunda, eğitim sisteminin üretmiş olduğu değer de çöker. Bu, sadece bireylerin değil; üniversitelerin, akademik kurumların ve nihayetinde devletin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açar.

Yolsuzluk Kültürü ve Toplumsal Normların Dönüşümü Sosyolog Robert K. Merton’un “amaçlarla araçlar arasındaki kopuş” olarak tanımladığı sapma teorisi de bu bağlamda değerlidir. Türkiye’de bireyler başarıya ulaşmak istiyor; ancak sistemin izin verdiği yollar kapalıysa ya da çarpık biçimde işliyorsa, bireyler alternatif, genellikle etik dışı yolları normalleştirmeye başlıyor. Bu noktada yolsuzluk bir istisna değil, işleyen sistemin “yeni normali” haline geliyor. Kurallar değil, kurnazlık; bilgi değil, tanıdık geçer akçe oluyor.

Toplumsal Güvenin Yokoluşu…

Bu süreç, Francis Fukuyama’nın tanımladığı “yüksek güven toplumları” ile “düşük güven toplumları” ayrımında olduğu gibi, Türkiye’yi düşük güvenli bir topluma sürüklüyor. Toplumun üyeleri artık birbirine değil, yalnızca kendi çevresine, kabilesine güveniyor. Eğitim sistemine güven yok, adalet sistemine güven yok, liyakata güven yok. Bu da ortak yaşamın temellerini sarsan bir güvensizlik kültürünü yaygınlaştırıyor.

Sonuç ne peki?

Ee haberlere göz atın.

Oradakiler sonuç…

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: