Karar!
Bazen kararlar kolay alınmaz!
Karalar bağlar insanı!
—-
Size bahsedeceğim olay, uzun bir sürecin özet halidir.
Şimdi düşünün!
Bebeğiniz olacak. Ultrason sonucu okunuyor. Sevinçle baktığınız ekran kararmaya doktorun size söylemeye çalıştıklarını anlarken başlıyor. Çocuğunuzun beyin fonksiyonlarının olmadığını ve veya doğum sonrasında yaşama şansının az olduğunu söyleniyor. Çocuğunuz ansefali (Yunanca, beyini olmayan) tanısı alıyor. Ve size bebeğinizin doğum öncesi alınması dünyaya getirmemeniz tavsiyesi ediliyor. Eğer dünyaya gelecekse — acil durumda kalp masajı uygulanmaması da öneriliyor!
Ne yaparsınız?
Büyük bir şoka gireceksinizdir.
Çünkü…
İşte bu olay 1992- 1995 tarihler arasında ABD’de Virginia Fall Church’de yaşandı. Ve tarihin en çetrefilli ve komplike bioetik davalarından biri oldu.

Stephanie Keene doğduğunda ansefali tanısı almış bir bebekti. Anne US görüntüleme ve tetkik sonrasında doğuma karar vermişti. Beyin fonksiyonları oluşmadan doğan Stephanie nefes alma problemleri sebebiyle sürekli doğum sonrasında hastaneye ve ventilatöre bağımlı hale gelmişti. Uzun süre kaldığı hastaneden bakım evine taburcu olmuştu ve sürekli acile dönmek zorunda kalıyordu. Solunum yolları kronik, uzun soluklu tedaviye ihtiyaç duyuyordu. Asıl davalı hal bu yatışlarda başladı. Ailenin acil yatışları reddedilmişti. Acil değildi ve kronik hastalığın acil girişlerinin ücretleri ödenmez hale geliyordu. Aile ve hastane arasında 2 yıllık bir savaş başlamıştı. Solunuma destek olunması gereken acil yatışları mahkemeye yansıdı. Hakim etik açıdan net bir karar alamadı fakat acilde bebeğin durumunun daha uygun hale getirilmesi sağlanacağından anne lehinde karar almıştı. Küçük Stephanie’nin küçük kalbi 2 yaşında durdu. Kalp krizi sebebiyle beklenen ölümü gerçekleşti. Bu tanı ile en uzun yaşayan bebek oldu.
Stephnie’nin acil yatışları ‘ Acil miydi? değil miydi? kararsızlıkları bütün hukuk sistemini ikiye bölmüştü.
Etik olarak ölümün tanımını, anne babanın çocuk üzerindeki haklarını? doktorların hastalığı değerlendirmelerini ve daha bir çok etik konuyu gözden geçirmeyi sağlamıştı.
Ölüm tanımı konusunda ruh ile beden ilişkisine kadar inilmişti. Dindar bakış açısına sahip ailenin son zamanına kadar bütünüyle kızlarının bedenine sahip çıkışları toplumda büyük tartışmaları da tetikledi. Günümüze kadar ‘Bebek K Davası’ olarak benzer vakalarda emsal dava olarak gösterildi.
Konu çok hassas.
Tek ve genel geçer bir yanıtı yok.
Vicdan ve inancın da içine girdiği ve kararların alınmasını kolaylaştırdığı gibi zorlaştıran halleri ile saatlerce okuduğum bir vaka. Bir doğru yok. Birden fazla doğru var. Yanlış yok. Fakat tıbbi çözümün olmadığı bu durumda Stephanie’ni için ne kadar az acı içerirse o kadar daha etik olabilir gibiydi. Buna çaba edildi.
Bazen anne baba olarak dünyanın en zor kararlarını canlarımız için almak zorunda kalırız. Aynı şekilde hastamız için en az acı çekmelerine uğraştığımız gibi..
Zordur!