İdrarın Hafızası
Bazı hastalar konuşmaz. Ama idrarları konuşur. Sessiz bir sabah, laboratuvar raporunda bir gölge gibi belirir: proteinüri. Bir başka dilde yazılmış bir mektup gibi, yalnızca anlayana seslenir.
Böbrek, hayatta kalma sanatının ustasıdır. Susar, bekler, dayanır. Ama bir gün, sodyumdan yapılmış sabrını da yitirir. O gün gelir — idrarda silendirler düşer, kırmızı kan hücreleri pıhtı gibi sızar, ve biz, nefrologlar, bedenin bu sessiz çığlığını okuruz.
İdrar bir günlüğe benzer. Birinin sabah aç karna içtiği antihipertansifin, akşam almayı unuttuğu diyabet ilacının izlerini taşır. Ama bazen bir çocuğun geçmeyen ateşi de oradadır.
Lösemiyle gelen ilk uyarı, veya bir annenin yıllar önce geçirdiği sistemik lupusun sessiz yankısı.
Hastayı dinlemek yeterli değildir.
Kanı okumak da. Gerçek tanı çoğu zaman, bir gece nöbetinden sonra sabaha karşı üçte bakılan o küçük plastik kabın içindedir.
Bir organın konuşmayı öğrenmiş hâlidir idrar. Ve işte orada, nefronun son kıvrımında, ben Tanrı’nın sabrını gördüm.
Bu yazı serisine hazır mısınız?
Let’s Go!