Dünyada Haklıdan Yana Değil Güçlüden Yana Olma Modası Var!

31 Mar 2017 - 21:41 YAYINLANMA

Güçleri ne olursa olsun haklıdan yana olunmadığı sürece ne devletler ebedi huzur bulacak ne de toplumlar. Günümüz dünyasında güçlü bazı devlet ve milletlerin müreffeh bir yaşam sürdüklerine bakmayın, bir gün gelecek o güçlü olanlarda yanında duranlarda güçsüz konuma düşecekler, bunu da zaman gösterecek, göstereceğiz.

 

Avrupa’nın şımarıklığı birçok devletin güçlüden yana tavır alınmasındandır, Hollanda, İsviçre, Almanya gibi devletlerin haklılığından filan değildir.

 

Bugün Türkiye Devleti Osmanlının şanlı tarih yazdığı dönemlerde olduğu gibi güçlüden yana değil haklıdan yana tavır aldığı için belki bir bedel ödüyor ama bir gün gelecek dik duruşunun karşılığını misliyle alacak bunu da göreceğiz.

 

Unutturulan bin yıllık Osmanlı tarihine bakıldığı zaman dünyada iki devlet iki millet görüyoruz biri zamanın en güçlü devleti Osmanlı diğeride Avrupa.

 

624 yıllık Osmanlı tarihine baktığımız zaman güçlü olmasının ve ayakta kalmasının nedeni, adaletle hükmetmesi ve haklıdan yana olmasındandır, yıkılma nedeni de bu gün dünyada olduğu gibi son yıllarında haklıdan değil güçlüden yana rotasını değiştirmesi zevki sefaya düşmesindendir.

 

Osmanlının altı yüz yıllık dünyaya örnek olan altın tarihine yazık ki bilinçli bir şekilde Türkiye’nin hafızasından silinmiş yahut sildirtilmiş, hata dolu son on beş yılı bu millete ezber yaptırılmıştır.

 

Osmanlının bakiyesi Türkiye’ de yıllarca modaya uymuş hakları değil güçleri dikkate alır olmuş. Dolayısıyla siyasette, ticarette ve hukukta bir kısım güçler egemen olmuş hak hukuk ikinci plana atılmış, bin yıla yakın bir arada yaşayan ve bir bütünün parçası olan yetmiş iki buçuk milleti tek tip yapma yolunda enerjisini harcamış, iki cihana hükmeden zengin bir imparatorluğun mirasçısı bu Devlet, fikirde kültürde, bilgide görgüde fakirleşmiş dolayısıyla ülke tefecinin eline düşmüş tüccar konumuna getirilmiştir…

 

Bin yıllık birikim bilgi sıfırlanmış, örf kültür gelenek yanında medeni kanun, ticari kanun hukuk gibi bu gün hala toplumun üzerine oturmayan elbise giydirilmiştir.

 

Bizde hal böyleyken Almanya ve Japonya benzeri birçok ülke daha dün savaştan çıkmış şehirlerinde taş üstünde taş kalmadığı halde bu toplumlar ecdadına sahip çıkmış sarılmış örfünü, kültürünü, tarihini nesline ezber yaptırmış eğrisiyle doğrusuyla anlatmış, halkı birbirine kenetlemiş, yapılan hatalardan ders çıkartarak sanayinin devleri olmuşlardır…

 

Osmanlının adının telaffuzundan dahi rahatsız olarak yetiştirilen bizim sözde aydın entel dantel, ecdat Osmanlının değerleri olan bilim, ilim adamlarını hain, zevk-ü sefa düşkünü yapmış, bin yıla yakın icraatlarını inkâr etmiş, yirmi iki milyon kilometre kare toprağa hükmettiğini unutmuş! Sekiz yüz on dört bin, beş yüz yetmiş sekiz kilometre kare yüz ölçümüne sıkıştırılmamızın nedenlerini araştırmadan faturasını bin yıl hüküm süren ecdada kesmiştir.

 

En basit örnek: Sanırım kamuoyu hatırlar, sözde otorite gazeteci Uğur Dündar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde utanmadan “Erdoğan seçilirse 2023 yılında Türkiye Osmanlıya döner” zırvalamasını, bu bey efendi ve zihniyetindeki gibiler yanında maalesef siyasilerimizin de zaman zaman zırvalamalarına şahit olmuşuzdur. Buna en güzel örnek;  ‘Gaflar Kralı’ Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Bu muhterem bir toplantıda Osmanlı dönemini eleştirirken, soruyor tıp, kimya, fizik gibi benzeri bilim dalında bir tane ilim adamının ismini verebilir misiniz diyor. Bunu soruyor ama aslında cevabını kendince ‘yok’ olarak bildiği için hinlik yapmaya çalışıyor.

 

Bir klavye tuşuyla cahilliğini giderecek ama öğrenecekleri onu sıkıyor, işte Kılıçdaroğlu’nun yüzünü kızartacak birkaç Osmanlı bilim adamı:

Ali Kuşçu (1400/1403-1474):Fatih Sultan Mehmet'in davetiyle İstanbul'a gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nda bir astronom, matematikçi ve dil bilimcidir. Ayasofya Medresesi'nde müderrislik yapmıştır.

 

Takiyüddin(1521-1585):1571'de Mustafa Çelebi'nin ölümünden sonra II. Selim tarafından saray müneccim başılığına atandı. 1574 yılında Galata Kulesi'nde gözlem çalışmalarına başlamıştır. Hoca Saadettin ve Sokullu Mehmet Paşa'nın desteği ve padişah III. Murat'ın fermanıyla 1577 yılında Tophane sırtlarında Takîyüddîn’in yönetimi altında bir gözlemevi olan Takiyüddin'in Rasathanesi kurulmuştur. 1580 yılında topa tutularak yıkılmıştır.

 

Müneccimbaşı Ahmed Dede (1631-1702): 17. yüzyıl Osmanlı tarihçisi. Çeşitli konularda çok sayıda eser vermiş olmakla birlikte, en tanınmış kitabı Osmanlı tarihinin önemli kaynaklarından biri olma konumunu günümüzde de sürdüren ve Arapça yazdığı Sahaifü'l-Ahbâradlı eseridir. Aslında bir dünya tarihi olan söz konusu eser bu özelliği nedeniyle sonradan pek çok kaynakta "Câmiü’d-Düvel" adı ile anılagelmiştir. "Müneccimbaşı Tarihi" şeklinde de anılır.

 

Mirim Çelebi (1450-1525):Matematikçi ve gökbilimcidir.  Ali Kuşçu, annesi tarafından büyükbabası olur. İstanbul'da medrese öğrenimi görerek müderris oldu. I. Selim döneminde (1512 - 1520) Anadolu kazaskerliğine getirildi. Gökbilimde gözlem yönteminin gelişip yaygınlaşması için çaba gösterdi. Tusi'nin Zic'iilhani adlı yapıtına dayanarak Uluğ Bey'in Zic'ine Düstur ül-amel ve tashih ül-cetvel adıyla farsça bir şerh yazdı. Ali Kuşçu'nun gökbilimi konusundaki Fethiye adlı yapıtını yorumladı.

 

Sabuncuoğlu Şerafettin (1385-1468): Osmanlı döneminde tıp alanında önemli eserler vermiş Türk hekim ve cerrah. İlk Türkçe cerrahi eserin sahibidir. Mücerrebname adlı eseri Sabuncuoğlu'nun hayvanlar ve kendi üzerinde denediği ilaçlardan oluşan özgün bir eserdir. Yazarın bir diğer önemli eseri Cerrahname'dir.

 

İbrahim Müteferrika, Hezarfen Ahmet Çelebi, Abbas Vesim Efendi ve Adurrahman El-Hazini gibi Osmanlı bilim adamlarının kim olduklarını da bize Sayın Kılıçdaroğlu açıklar artık…

 

Bin yıllık tarih silinip toplum kuşa döndürülse de bu halk ecdadını tanıyamayacak kadar cahil kalmamıştır ama okumuş cahiller hala cahil ona yanarım.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: