Arsızlık ve Yüzsüzlük Üzerine…
Zamanın Ruhu Bozulduğunda Bir zamanlar arsızlık utanç vericiydi.
Yüzsüzlük, sokakta fısıltıyla anılır, insanların göz kaçırarak baktığı bir hâldi. Bugün ise bu iki kelime arsız ve yüzsüz yalnızca bir karakter sorunu değil; bir çağın aynası gibi parlıyor üzerimize. Arsızlık, haddini bilmemektir.
Toplumsal sınırların üzerine basmak, utanmazca yer kaplamaktır. Ama yüzsüzlük daha derin bir meseledir: yüzü kaybetmektir. Sorumluluk duygusunu, mahcubiyeti, özeleştiriyi, “yüzleşme” ihtiyacını reddetmek…
Belki de yüzsüzlük, çağımızın en yaygın ve en ödüllendirilen davranış biçimlerinden biri hâline geldi. Çünkü artık utanmaz olan, kazanıyor. Televizyon ekranlarını açın, sosyal medyaya göz atın, siyaset meydanlarına kulak verin:
En çok bağıran, en çok yalanı arka arkaya söyleyen, en çok ekran süresi alan kişi en çok alkışlanıyor.
“Ne yüzsüz adam” dediğimiz figürler, aynı zamanda milyonların oyunu, beğenisini, satın alma gücünü kazanıyor.
Çünkü biz, dünyaca yüzsüzlüğü normalize eden bir kültüre dönüşüyoruz.
Arsızlık eskiden çocuklara yakıştırılırdı. Hani biraz sevimli, biraz haylaz. Ama yetişkin arsızlık artık sistematik.
Sınır ihlali, kişisel bir kusur değil, bir strateji.
Kamuya yalan söylemek, iftira atmak, başkasının emeğini sahiplenmek, suçu başkasına atmak bunların hepsi toplumsal hayatta bir “başarı taktiği”ne dönüşmüş durumda.
Yüzsüzlük ise artık bir zırh.
Hesap vermemek için takılan görünmez bir maske.
Özür dilemek zayıflık sayılıyor.
Hataları kabul etmek “saflık”. Ve yüzsüz olan, hiçbir şey olmamış gibi tekrar tekrar sahneye çıkabiliyor.
Biz de bunu izliyor, sindiriyor, hatta zamanla takdir eder hale geliyoruz.
Ama şu soruyu sormadan geçemeyiz: Bir toplum, utanma duygusunu kaybettiğinde ne olur?
Arsızlıkla yüzsüzlük arasında ince bir çizgi vardır.
Arsız, kendini çok ciddiye alır; yüzsüz ise başkasını hiç ciddiye almaz.
Arsızlıkta hâlâ biraz çocukluk kalmıştır bir fark edilme arzusu.
Yüzsüzlükte ise hesap kapatma, hak çalma, ahlaki sorumluluğu kökten reddetme vardır.
Bugün “arsızlar” influencer olurken, “yüzsüzler” kariyer basamaklarını üçer beşer çıkıyor.
Toplum ise yüzünü öne eğmek yerine selfie çekmeye devam ediyor.
Belki de yüzsüzlüğün panzehiri tekrar yüzleşmedir.
Kendimizle, geçmişle, yaptıklarımızla ve sustuklarımızla.
Belki arsızlık karşısında hatırlamamız gereken şey, hâlâ utanılacak şeylerin var olduğudur.
Çünkü bir toplumda utanç tamamen yok olduğunda, sadece edep değil; hakikat de kaybolur.