Hallederiz Kültürü

16 Kas 2025 - 16:46 YAYINLANMA

“Ne istersen, hallederiz.”
“Ne istedin de halletmedik?”

Tanıdık geliyor mu? Bu iki cümle, bir oyalama tekniğinin fragmanı gibi: alıştırıyor, yanıltıyor, umut veriyor. 

Herkes herkesi bir şeylere alıştırıyor.
Önce “Hallederiz” diyoruz, sonra ne hal çaresini biliyoruz ne de sorumluluğu alıyoruz.

Gündelik hayatın içinde, fark etmeden kurduğumuz küçük cümleler var. “Hallederiz” bunların en masum gibi görüneni. Belki de en tehlikelisi. Çünkü umut veriyor; söz gibi duran bir temenni bırakıyor; bir şeyi üstleniyormuş gibi yapıyor… Ama hiçbirimizin gerçekten o an neyi, nasıl halledeceğine dair bir planı yok.

Aslında “hallederiz” bir çözüm değil; kibar bir erteleme ritüeli.
Bir anlığına üzerimize düşeni susturuyor, bize birkaç saniyelik sahte bir hafiflik veriyor. Ardından haftalar süren gerginlik, kırgınlık, hatta güvensizlik ekliyoruz hayatımıza. Bir tür toplumsal uyuşturucu: Herkes iyi hissediyor ama kimse sorumluluğu üstlenmiyor.

Bu kelime yeni değil. Türkçede hep vardı. Ama 1980’lerin serbestleşme rüzgârıyla, siyasette ve iş dünyasında çok daha popüler bir günlük dile dönüştü. 

“Hallederiz” söylemi o dönem:
•Bürokratik engelleri aşma isteğini,
•Pragmatik çözüm arayışını,
•Kuraldan çok “yolunu bulma” kültürünü,
•Devlet dilindeki resmiyetten uzaklaşmayı temsil eder hâle geldi.

Toplum olarak birbirimizi buna alıştırdık.
İlk tepkimiz çözmek değil, oyalamak.
Yük almak değil, ötede bir zamana atmak.

İlişkilerde böyle.
Bir dostun senden bir şey ister; sen “hallederiz” dersin. O cümle sana hafif gelir, ama karşındakinin omzunda bir yük olarak kalır.

İyi niyetle söylenen bir kaçamak, zamanla sessiz bir kırgınlığa dönüşür.

İş hayatında daha da belirgin. Toplantıda bir sorun konuşulur, herkes birbirine bakar, kimse sorumluluğu almak istemez. “Hallederiz” diyerek dosyanın kapağı metaforik olarak kapanır. Bir hafta sonra aynı sorun, aynı masada tekrar açılır. Herkes halledilmediğini bilir; yine de sorumluluğu üstlenmekten kaçınır.

Kurumsal kültürde “hallederiz” bir çıkış kapısıdır:
Plan, yerine belirsiz bir iyimserlik, strateji yerine umuttur.

Bu kültür yalnızca iş ortamında değil, aile içinde de kendini gösteriyor. Birbirimizi oyalayarak büyütüldük
“Bakacağız.”
“Bir ara yaparız.”
“Bir şekilde hallederiz”lerle oyaladılar. Sözler, yerine getirilmese de yıllar boyu iz bırakıyor.

Bu kelimenin toplumsal karşılığı aslında çok daha derin:
Sorumluluktan kaçmanın yumuşatılmış biçimi.

Peki neden böyleyiz?

Belki de yük almak istemiyoruz.
Belki de “yapamam” demeyi bir zayıflık sanıyoruz. Belki de, dürüstlükten çok “iyi görünme”yi ödüllendiren bir kültür yarattık.

Bazen en çok güven veren cümle, ‘Bunu halledeceğimden emin değilim.’dir.

Her şeyi çözmek zorunda değiliz. Her şeyi bizim çözmemiz de gerekmiyor.
Sadece sözlerimizin ağırlığını bilmemiz, karşı tarafın omzuna ne koyduğumuzu fark etmemiz gerekiyor.

“Hallederiz” demek kolay.
Ama halledemediğimiz her şey, ilişkilerimizde küçük bir çatlak bırakıyor.

Sessizce büyüyen, zamanla derinleşen çatlaklar…

Belki bugün en çok ihtiyacımız olan, şu sade cümleleri yeniden hatırlamak:

“Çabalarım.”
“Denerim.”
“Zamanım yetmeyebilir.”
“Şu an elimde değil.”
“Buna söz veremem ama bakarım.”

Bunlar birer eksiklik değil; tam tersine, güven inşasının temel taşlarıdır.

Mesele, hiçbir şeyi halledemiyor oluşumuz değil; mesele, halledemeyeceğimizi bildiğimiz hâlde hâlâ “hallederiz” demeye devam etmemiz.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: