Senin Hikâyen: Bir Kitap Değil, Bir Ayna

02 Eki 2025 - 11:32 YAYINLANMA

Arkadaşım Gökhan harika bir hikâye kaleme almış; bir solukta okudum ve bitirdim. Sizlerle de paylaşmadan geçemedim.

Bazı kitaplar vardır, yalnızca bir hikâye anlatmaz; aynı zamanda okurun kendi hayatının sayfalarını da aralar. Geçmişin göç hikâyeleri, genç yaşta evlilikler, darmadağın hayaller ve sessiz kadınların çığlıkları… İşte Senin Hikâyen tam da böyle bir kitap.

Hikâye, 1974 Türkiye’sinde başlıyor. Daha çocuk yaşta, yalnızca on beşinde bir kız çocuğu… Bir inat uğruna evlendiriliyor, Almanya’ya gelin gidiyor. Henüz kurulamamış hayaller daha yolun başında darmadağın oluyor. Ardından şiddet, kayıplar, çocuk hasretleri… Ve neredeyse otuz yıl sonra, aynı kaderin başka bir çocukta yeniden yaşanışı. Okurken insanın zihninde tek bir soru beliriyor: Kader gerçekten tekrar eder mi?

Kitabın anlattığı yalnızca bireysel bir öykü değil; aslında toplumsal hafızamızın da bir özeti. Göç, yalnızca mekân değiştirmek değildir; köklerin yerinden oynaması, aidiyetlerin sarsılmasıdır. Evlilik, sevgiyle değil de inatla kurulduğunda, en çok da kadınların sırtında taşınan ağır bir yüke dönüşür.

Sessizlikler ise, bir kuşaktan diğerine miras kalır.

Kitabın ismi ise başlı başına bir davet: Senin Hikâyen. Sayfaları çevirirken ister istemez kendinize şu soruyu soruyorsunuz: Bu benim hikâyem olsaydı ne yapardım? Belki annenizin göç hikâyesini hatırlıyorsunuz, belki kendi içinizde susarak yaşadığınız kırılmaları. Her okuyucu, kendi yaşamına dokunan bir iz buluyor.

Senin Hikâyen, yalnızca okunacak bir kitap değil; üzerine konuşulacak, tartışılacak, paylaşılacak bir deneyim. Belki bir sohbet buluşmasının, belki bir yaşam atölyesinin, belki de bir televizyon programının ilhamı olacak kadar güçlü. Çünkü herkesin bir hikâyesi var; bazen anlatılmıyor, bazen de duyulmak için bekliyor.

Son sayfayı kapattığınızda yazar size tek bir soru bırakıyor:
“Peki senin hikâyen nasıl yazılırdı?”

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: