Mahşerin Dörtlüsü!
Geçenlerde ‘Sex and The City’ izlerken aklıma geldi. Neler değişti, değiştirildi? Kuşak Algısı…‘İki Resim arasındaki farklara!’ ve karakterlere baktıkça anladığım şey zaman içinde boşaltılan değerler yerini bedeni hazlar ve kozmetik ihtiyaçlar ile bezeli hallere devşirmiş. Altın Kızlar, NBC, 1985-1992 Dorothy— Dürüst, Direkt ve Dobra Rose — Saf, saftririk, merhametli Blanche—Şuh, Erkek düşkünü, Şuurlu şuursuz, Neşeli Sofia — inatçı ve huysuz ihtiyar ve Anne!
.jpeg)
Ortalama 60 yaşlarında emekli bir grup kız arkadaşın Florida’daki serüvenleri…Florida hakkında zerre bilgi çıkmaz. İlişkiler ve durumlar anlatılır. Her bölüm, her birinin aile fertlerini veya zaman zaman o kişiler ile olan sorunlarını çözmeyi amaçlar. Dosyaları doğru kapatmayı duyguları dile getirmeyi ve dürüst olmayı telkin eder. Dalga geçer. Onurlandırır. Kabul eder. Sex and the City; HBO, 1998-2004 Carrie—Seks yazarı, kendisine dürüst olmakta zorlanan, indirekt Samantha—Şuh, Erkek düşkünü, partici, neşeli. Miranda— Akıllı ve çirkin Charlott— Anasının gözü ve saf ayağına yatan… Ortalama 30’larında bekar bir grup kızın New York şehri maceraları… Adım başı New York pazarlanır. İlişkiler birbirinin benzeri ve sonunda yapay drama ile biten aşkı bulamadan harcanan zamanlar… Vogue ve moda endüstrisi ile kol kola ve kutu kola hayatlar. İsyan var ama kime ve neye belli değil. Ayakkabı sıkar, kilo alır, bardaki adam o geceden sonra aramaz, arar, mesaj atar, sevinir… Durun bir dakika…
.jpeg)
Kadının adı olmaya başlarken sanına ne oluyordu? ‘Özgürlük’ adı altında değerlerin yok olması, daha bencil ve içi boş kavramlar ile dolu yaşamlara mı sürükleniyor muyuz? Tüketim çılgınlığı ve esamesi market zincirleri içinde acaba gerçek değerleri unutuyor muyuz? İki dizi iki ayrı dönem…. Artık yaşlılar aile içinde yer bulmuyor.İnsanların hayatında bozuk bir radyo gibi tamirini ve sesini bulmaya huzur evlerine yollanıyordu. En büyük dert ‘ Mr Big’i bulmak ve onu elde tutmak.Partilerde derinleşmeye çalışmak ve gecelik ilişkilerde mana aramak olan diziler. Toplumun Mcdonaldlaştırılması misali hayat düzenleyici rolü olan medya bu rolü ile bizi ‘altın kızlar’dan ‘altın yumurtlayan’ tavuk haline dönüştürdü. Kesimi bekliyoruz. Ya da yumurtlayamadığımıza üzülüyoruz! Annesini dahi bilmediğimiz yeni karakterlerin kadın kişiliklerini ve yüzeysel seçimlerini izledik. Kadın olma bilinçlerini değerlendirdik. Öyle ya gece birlikte oldukları her erkeğe methiye düzen bir yazarın bakış akışı ile yumuşak kalplerimiz duygulandı…Olan aslında şuydu; Kadının seçimini bedene indirgemeyi başardılar. Kendi bedeni ve karşıdakinin bedeni ve algısını iyi yamulttular…Artık yaşını saklayan, yaşı ile kavgalı veya kendi ile kavgasını alışverişten ve karşı kadında arayan saplantılı ayrımlara kadınları sürüklediler.
.jpeg)
‘Kariyer mi çocuk mu?‘ Sorusunu bu ikinci dizide kaybolmuşluk ya da başarısızlık olabileceği algısıyla verdiklerinde anladığım değerlerin de içini boşaltmak üzere oldukları idi… Tataa… ‘Aile’ yerine ‘Birey’in şahlandığı bir döneme geldik! Şahlandık ‘Mahşerin Dörtlüsü’ gibi… Hristiyanlıkta geçer bu deyim! Mahşerin Dört Atlısı, Hristiyanlıkta Kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına inanılan dört atlı. Yeni Ahit'teki -Vahiy Kitabı olarak da bilinen- Apokalips bölümüne göre, Kıyamet felaketlerini getirecek olan yedi mührün açılması ile birlikte ortaya çıkacaklardır. Beyaz at ve binicisi kutsallığı ve saflığı, Kızıl at ve binicisi kan ve savaşı, Siyah at ve binicisi kıtlığı, Soluk renkli at ve binicisi ise salgın hastalıkları ve ölümü sembolize eder… Bu konuyu dörtleyelim! Papazı bulalım :) Saç rengi ile belirginleşen her dizi karakteri belki de değerlerimizi bize hatırlatmalı! Unutmayalım ki bizi zaman içinde yok olmaktan kurtaracak tek şey, hakikat değerlere sahip çıkmaktır! Reklamlar değil! Tren geldi! Zıplamam lazım :)