Doğuştan Jet Lag Olmak...
Bazı insanlar için jet lag, uzun uçak yolculukları sonrası birkaç gün süren geçici bir durumdur. Ancak bazıları için jet lag, doğuştan gelen ve ömür boyu süren bir gerçekliktir. Sanırım ben bu gruptanım.
Sosyal uyumsuzluk yok, ya da zihinsel yorgunluk, tersine enerjim sağlam ve mutluyum. Ama kalan azınlık, yani biolojik saati kronik olarak dünyanın geri kalanıyla senkronize olamayan kişiler, uyku bozuklukları, zihinsel yorgunluk ve sosyal uyumsuzluk gibi sorunlarla mücadele eder.
İnsan vücudu, sirkadiyen ritim adı verilen 24 saatlik biyolojik bir döngüye sahip. Beyindeki suprachiasmatic nucleus (SCN), bu ritmi kontrol eder ve ışıkla senkronize olarak vücuda ne zaman uyuması ve uyanması gerektiğini bildirir. Fakat bazı bireylerde bu biyolojik saat, çevresel ipuçlarına direnç gösterir. Gecikmiş Uyku Fazı Sendromu (Delayed Sleep Phase Syndrome - DSPS) olarak bilinen bu durum…
Küçüklüğünden beri böyle olan kişiler, normal uyku düzenine uyum sağlayamazlar. Sabahları erken kalkması gerektiğinde zihni tamamen devre dışı kalır, akşam olduğunda ise enerjisi tavan yapar. Güneş doğarken melatonin seviyesi zirveye ulaşır, uyuması gereken saatlerde ise uyanıklık hormonu kortizol artış gösterir. Bu biyolojik anomali, onların gece daha verimli çalışmasına sebep oldu. Sonuç? Gece yazarlığı …:)))
Bilimsel Avantaj yarattığına dair bir hissiyatım var. Birçok ünlü yazar, gece geç saatlerde üretken olduklarını belirtmiş. Franz Kafka, sabaha karşı yazarken en yaratıcı olduğunu söylermiş. Honoré de Balzac, kahve bağımlılığı sayesinde günün çoğunu uykusuz geçirip yazmaya devam edermiş. Avrupa’nın en iyi kahvelerini de içmesi neden olabilir :))).
Peki, gece çalışmanın gerçekten bir avantajı var mı? Araştırmalara göre, uykunun bölünmesi veya gecikmesi bilişsel esnekliği artırabilir. Gece uykusuz kalan beyin, prefrontal korteksin kontrolünü azaltarak daha serbest ve yaratıcı düşüncelere yönelir.
Beyin yorgunken, alışılmış düşünce kalıplarından sapma ihtimali yükselir. Ancak, bunun bir bedeli de vardı. Sabahları iş teslimi gerektiğinde, beyni henüz açılmamış bir bilgisayar gibi çalışır. Toplantılar sırasında söylenenleri anlama süresi, interneti zayıf bir bilgisayarın video yükleme süresine benzer :)) .
Kahve, onun için sadece bir içecek değil, biyolojik saati hacklemek için kullanılan bir yazılım güncellemesi haline gelir. (Bkz: me) Ne yazık ki modern toplum, sabah insanlarını ödüllendiriyor. Okullar, iş yerleri ve sosyal normlar, erken kalkanın kazandığı bir sistem üzerine kurulu. Bu genetik olarak gece daha aktif olmaya programlanmış bireyler için bu büyük bir dezavantaj. Bilim insanları, genetik faktörlerin biyolojik saat üzerindeki etkisini inceleyen çalışmalarda, bazı kişilerin iç saatinin doğal olarak 24 saatten daha uzun olduğunu keşfettiler.
Bu durum, her gün biraz daha geç yatma eğilimi yaratarak doğuştan jet lag etkisi yaratıyor. Benim gibiler için çözüm, geleneksel zaman dilimi kavramını reddetmek oldu. Yazılarımı gece yazarım, teslim tarihlerini kendine göre ayarlarım. Sistem bana uymuyorsa, o da sistemi kendine uydurmaya karar verdiğimden beri durum bu! Zamanın içinde ve dışında aynı anda olmak.
Schrödinger’in Sine’si.. Doğuştan jet lag olanlar için hayat, devamlı bir uyum mücadelesidir. Bilen bilir. Ama belki de sorun, bizim biyolojik saatimizde değil, toplumun zaman anlayışındadır.
Gece üretken olan bir yazar için sabah 9, aslında sabaha karşı 3’tür. Gün, sabahın değil, uyanık olanın kazandığı bir sistemle işleseydi, belki de bu milyonlarca kişi, zamanın dışında kalmaktan kurtulurdu. Asıl ironik olan da şu: Gece 3’te yazılan hikâyeler, sabah 9’daki dünyayı değiştirir.
Yani… Berlin’de de tren var. Tren geldi gitmem şart.