Görüntü Hollywood Kalitesinde, Seslendirme Merdivenaltı Üretim
Bir işi yapıyorsanız, en iyisini yapmalısınız!
Türkiye’de belgeselciliğin görüntü tarafı gerçekten çok iyi: dronlar uçuyor, renkler şahane, kurgu çok iyi… Müzik özenle seçilmiş…
Fakat, bazı belgeselleri izliyorum: Anlatıcı ilk cümlede gür, özgüvenli bir ses, ikinci cümle: ses biraz düşmüş. Cümle sonları mırıl mırıl bir uğultuya dönüyor.
“Yeryüzünün en eski medeniyetlerinden biri olan…” (burayı duyduk)
“… mum mum mum mum…” (burası yok) ve müziğin ses seviyesi sözlerin önüne geçmiş…
Ve insanın aklına şu soru geliyor: “Bu belgesel yapımcıları gerçekten o mikrofondan çıkan sesi sonuna kadar dinlemiyor mu?”
Üstelik bunu yapanlar amatör YouTuber’lar değil; Türkiye’nin “en iyi belgeselcileri” arasında sayılan üç isimden biri. Görüntüde profesyonellik akıyor ama seslendirmede diksiyon, merdivenaltı kayıt gibi.
İyi yönetmen olmak, insanı iyi anlatıcı yapmıyor.
Kamera kullanmayı çok iyi biliyor olabilirsiniz.
Kurguya, kadraja, ışığa hâkim olabilirsiniz.
Hikâye kurgulama konusunda da usta olabilirsiniz.
Ama, mikrofona geçtiğinizde; kelimeleri doğru vurgulayamıyorsanız, nefesinizi iyi yönetemiyorsanız, cümlenin sonuna kadar ses volümünü ayarlayamıyorsanız, seyirci zevk almıyor. Bir de kimse sizi illa “Kendi belgeselini kendi sesinle anlatmak zorundasınız” diye zorlamıyor, bu işin duayenleri var…
Yıllardır kulak ayarını bozmadan, cümleyi sonuna kadar taşıyan, vurgu ve tonlamayı yerli yerinde yapan olağanüstü isimler var. Ayrıca, profesyonel bir seslendirme sanatçısıyla çalışmak eksiklik değil, olgunluk ve profesyonellik göstergesidir.
Belgeselde görüntü kadar ses de önemlidir.
Belgesel elbette görüntüyle önemli; ama seyirciye asıl rehberlik eden şey çoğu zaman sestir.
Sesi duyamıyorsak, cümlenin sonunu anlamıyorsak, vurguyu takip edemiyorsak, o belgeselin anlattığı hakikate tam olarak ulaşamıyoruz, ulaştıramıyorsunuz demektir.
Görüntüye, renge, kadraja gösterilen titizlik, iş mikrofona geldiğinde çoğu zaman gösterilmiyor. Oysa seyirci belgeseli sadece gözüyle değil, kulağıyla da izler.
Diksiyon Mesleki Zorunluluk
Diksiyon, hâlâ birçoklarının gözünde “lüks bir eğitim” gibi duruyor, ama değil!
Eğer yalnızca kameranın arkasındaysanız elbette teknik bilgi ve estetik anlayış çok önemli.
Ama mikrofona geçtiğiniz anda, diksiyon artık işinin merkezine oturuyor.
Cümle sonlarını yutuyorsanız, nefesini kontrol edemiyorsanız, vurgu hatalarıyla anlamı bozuyorsanız, diksiyona önem vermiyorsunuz demektir.
Nasıl ki flu ve titrek bir görüntüyü “sanatsal tercih” diye sunamazsanız,
anlaşılmayan cümleyi de “doğal, samimi anlatım” diye savunamazsınız.
Samimiyet başka, özensizlik bambaşka.İşin özüne gelelim:
Belgeseli kim için yapıyorsunuz? Kendi sesinizi duymak için mi, yoksa anlattığınız hikâyeyi seyirciye gerçekten ulaştırmak için mi?İyi belgeselcilik sadece iyi çekim yapmak değildir; iyi anlatabilmektir.
Ayrıca, “Ben yaptığım işe saygı duyuyorum, fakat bu işi benden daha iyi yapan birileri var, mikrofonu ona bırakayım” diyebilmek… İşte olgunluk ve profesyonellik tam olarak budur.
Yapımcılara bir rica:
Belgeselinizi lütfen bir kez kendi kulağınızla dinleyin. Hatta mümkünse iki kez... Ki seyirciyi cümlenin sonundaki o düşüşle boğuşmak zorunda bırakmayın.
İzleyici olarak beklentimiz: Lütfen, cümlenin sonunu da bizimle paylaşın.
Yapımcıya küçük bir not: “Fikriye Hanım Belgeseli” çok güzel. Fakat bir de cümlenin sonunu duyabilsek :)