Başarıya Duyulan Hasetlik

25 Kas 2025 - 17:33 YAYINLANMA

Boğaz’da Rakı Sofrasında Koparılan Fırtına

Türkiye’nin toplumsal düşünüşünde “başarı” ile “makbul insan” tanımları arasındaki gerilim, artık kronikleşmiş bir fay hattına benzedi. Ne zaman global ölçekte bir başarı hikâyesi yazılsa, bu hat mutlaka bir yerinden kırılıyor; gerici düşünce ve kıskançlıktan oluşan bir sarsıntı başlıyor.

NBA’deki gururumuz Alperen Şengün’ün boş zamanlarını nasıl değerlendirdiğiyle ilgili bir video yapılmış. Boğaz’da yürüyüş, yine Boğaz’da rakı-balık, Sultanahmet’te camiler, meydanlar ve taş sokaklara sinmiş, bugünü birbirine bağlayan eski İstanbul hikâyeleri eşliğinde bir zaman yolculuğu… O kadar muhteşem olmuş ki, videoyu bir değil birkaç kez izliyor insan.

Ancak Şengün’ün İstanbul’u tanıtan o şahane videosu ve videonun bir karesinde görünen Boğaz’da rakı sofrası üzerine koparılan fırtına, düşündürücü. Bu video sosyal medyada bu genç sporcunun “Millî Takım’dan ihracını” talep etmeye kadar vardı. Peki, bir sporcunun başarısını rakı kadehine indirgeyen bu reaksiyoner tutum rasyonel mi? Elbette hayır.

Ezberlere Karşı “Sahici” Bir İstanbul

Bu öfke, Nietzsche’nin tabiriyle bir “ressentiment” (hınç) durumudur. Aslında rasyonel bir değer yargısı değil, başarıya duyulan bilinçaltı öfke ve kıskançlığın dışa vurumudur.

Turizm bürokrasisinin yıllardır ürettiği, laleler-semazenler-hamamlar üçgenine sıkışmış, oryantalist klişelere hapsolmuş o steril İstanbul anlatısının aksine; bu video “organik”, “yaşayan” ve “sahici” bir İstanbul portresi çiziyor. Boğaz’da yürüyüş, yine Boğaz’da rakı-balık, Sultanahmet’te tarihi taş binalara sinmiş eski hikâyeler eşliğinde bir zaman yolculuğu… Şengün’ün, akıcı İngilizce konuşması, muhteşem bir özgüven ve kendi başarı hikâyesiyle harmanlanan bu anlatı, bence Türkiye’nin son yıllardaki en etkili PR çalışmalarından biri.

Alperen Şengün’ün Gözünden İstanbul

Bakın, Alperen Şengün videoda neler söylemiş:

“İyi yemek nerede yenir? Listelerde hep İtalyan mutfağı, Londra, Fransız mutfağı görüyorum. Sana bir şey söyleyeyim: Bu sıralamaları yapanların çoğu hayatında Türkiye’ye gelmemiş.

Aman Allah’ım… Şu kokuyu alıyor musun? Şu deniz kokusunu? İstanbul... Burada hizmet bir numara. Aaa, Türk lokumu da mı var? Oba! İstanbul’da hiçbir şey bulamamak mümkün değil. Türk mutfağı, İtalyan mutfağı, suşi… Aklına ne geliyorsa, burada en iyisi var.

Sabah 5’te mi acıktın? Fark etmez. Dışarı çıkarsın, kesinlikle yiyecek bir şey bulursun. Türkiye’de “doydum” dersen, sana bir tabak daha koyarlar… Yılın çoğunu ABD’de oynayarak geçirdiğim için, bütün o klasik Türk yemeklerini çok özlüyorum. Bu yüzden İstanbul’a izin için döndüğümde asla vazgeçemediğim birkaç yer var: Emirgan Sütiş, Kale, Bebek Balıkçı, Elbet Steakhouse ve Mandabatmaz…

Bu bir Karadeniz balığı, kalkan. Bugün yakalanan en büyük balık bu. İstanbul’da nereye gidersen git, iyi yemek yersin…

Ben suyun kenarında doğdum. Amerika’dan misafirlerim geldiğinde genelde tekneyle çıkarır, etrafı gezdiririm. Çünkü manzara o kadar güzel ki… Tüm İstanbul’u görürsün ve bu başlı başına bir keyif. İstanbul; dinlenmek, ilham almak ve biraz da kafa dağıtmak için çok fazla iyi seçenek sunuyor. Mesela Boğaz’da tekne turu yapmak, alışveriş yapmak, Kapalıçarşı’yı keşfetmek ya da bir çatı barda gece hayatının tadını çıkarmak…

Ritz-Carlton, merkezi Dolmabahçe bölgesinde ve ihtiyaç duyduğunu bile bilmediğin küçük lükslerin hepsine sahip; hamam ve spasından huzurlu havuzlarına kadar. Bir de şu gerçeküstü manzara var: Avrupa tarafındasın ama karşında doğrudan Asya’ya bakıyorsun. Ne kadar uzağa gidersem gideyim, ben hep İstanbul’a geri dönüyorum.”                             

Alperen Şengün, bu hislerle anlatıyor İstanbul’a hayranlığını.

Rakı Kadehine Sıkıştırılan Başarı ve Hınç

Bu noktada, toplumun belli bir kesiminin videonun bütününe; yani oradaki başarıya, İstanbul’un estetiğine değil de sadece masada duran o rakı kadehine odaklanması ne büyük bir yanılgıdır.

Dünyanın en zorlu liginde ayakta kalan başarılı bir sporcunun performansı, disiplini, ülkesine kattığı milyonlarca dolarlık reklam değeri bir kenara bırakılıyor; yaşam tarzı üzerinden bir teste tabi tutuluyor.

Türkçede bir söz vardır: “Kıskanma! Çalış senin de olur.”

Burada asıl rahatsızlık veren, muhtemelen içkinin kendisi değil; o gencin çizdiği hem yerli hem üniversal mesaj, hem başarılı hem yaşam kalitesi yüksek, keyifli bir insan profilinin zihinlerdeki o dar kalıplara sığdırılamamasıdır. Ve Alperen’in özgür ve keyifli bireyselliği karşısında eziklik hissedip kıskanılmasıdır.

Sonuç olarak; Alperen Şengün, İstanbul’u İstanbul yapan tüm renkleriyle, tarihî mekânlarıyla, Boğaz manzarasıyla, yemeğiyle ve evet, Boğaz’da rakı sofrasıyla harika bir şekilde ülkemizi tanıtmıştır.

Eleştirilmesi gereken, Boğaz’daki o rakı sofrası değildir; asıl eleştirilmesi gereken, kıskançlık ve başarıyı cezalandıran, özgüveni törpüleyen, gericiliği erdem sanan ve pırıl pırıl gençleri kendi ülkesine, kendi değerlerine yabancılaştıran bu tahammülsüz zihniyettir.

Unutmayalım ki kıskançlık gelişimin önündeki en büyük engeldir; kişinin kendi potansiyelini yok eder. İnsanın kendi başarısı, başkasının başarısını bir tehdit değil, bir ilham kaynağı olarak görüp alkışlayabilmekle başlar. Ayrıca, başkasının ışığını söndürmeye çalışmak kimsenin yolunu aydınlatmaz.

Başarı; ancak haset duymadan takdir etmeyi bilen ve başkasının zaferinden ilham alabilen temiz zihinlerde yeşerir. Bu nedenle Kıskanmayın! Çalışın, sizin de olur!

Teşekkürler Alperen Şengün.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: