Çağrıyı Duyan Gelir
Hayatın içinde bir çağrı vardır. Bazen bir mekân çağırır, bazen bir insan, bazen de bir olay…O çağrıyı duyduğumuzda aslında biz çağırmışızdır onu. Çünkü her çağrı bir yankıdır, kalbimizin sesine verilen bir cevaptır. Bizler iz sürücüleriyiz — görünmeyenin izini süren, görünürdeki olayların ardındaki ilahi düzeni duymaya çalışan ruhlarız.
İlk fark etmemiz gereken şey, iz sürdüğümüzdür. Zihnin ötesinde bir rehberlik vardır ve o rehberlik bizi nereye çağırıyorsa, oraya gidişimiz zaten bir teslimiyettir. “Ben bilmem, Sen götür” dediğimiz anda mucizeler zinciri başlar. Çünkü gerçek hareket, eylemsizliğin içindedir; varlık haliyle akan bir teslimiyet.
Çiçeğin durduğunu sanırız ama o her an zikrediyordur. Evrenin her zerresi Yaradan’ı zikrederken, biz de o zikirle birlikte var oluruz. Sesin çıksa da çıkmasa da, hareket etsen de etmesen de, aslında her şey O’nun hareketidir. Bu farkındalıkta yaşam, eylemin içindeki eylemsizliğe dönüşür.
Yaradan bizden öğretilmiş kalıpları değil, unutulmuş değerleri hatırlamamızı ister. Çünkü bazı değerler öğretilmez — onlar varlığın özünde zaten vardır. Bir çocuğa içsel sezgiyi, şifayı, doğayla iletişimi, hayvanların dilini öğretemezsin. Bunlar öğrenilmez, hatırlanır. Her birimiz kendi öz değerlerimizin izini sürmekle yükümlüyüz. O yüzden hayat bizi sancılarla, yollarla, karşılaşmalarla eğitir. Her karşılaşma bir hediyedir; çünkü her biri, hatırlamamız için bir işarettir.
İz sürmek, yeniden doğuşun hazırlığıdır. Eski benliğin bittiği yerde yeni bilinç başlar. Özdeki saf sesi, kendine ait olanı hatırladığında, benzerlerini çağırırsın. O zaman “ezelden tanıdık” yüzlerle buluşmalar başlar. Bu karşılaşmaların amacı yükseklik ya da üstünlük değil, birbirine kanal olabilmektir. Çünkü mucizeler, birbirimiz aracılığıyla akar.
Her şeyin tek bir sebep ve sonuca hizmet ettiğini fark ettiğimizde, bağışlama başlar. Her şey Yaradan’a hizmet eder. Atalarımız, gelecekteki bizler, tüm boyutlar o tek kaynaktan nefes alır. Dualitenin birliğe dönüştüğü yerde, artık artı ve eksi kalmaz; sadece merkez vardır. O merkezde insan bir kanaldır.
Zaman çizgisel değil, daireseldir. Geçmiş ve gelecek birleşir, şimdi genişler. Bu genişleme hem dikey hem yataydır — hem yukarıya hem içeriye doğrudur. Bu noktada ilerlemek, artık eylemle değil, bilgelikle mümkündür. Eylem devam eder ama merkezde huzur vardır. Huzur, eylemin içindeki eylemsizliktir.
Her şeyin bir titreşimi, bir çağrısı, bir zikri vardır. Biz de bu çağrıyı duymak için buradayız. Çünkü her tesadüf, bir çağrının yankısıdır. Her karşılaşma, bir farkındalığın doğumudur. Ve biz, bu doğumun iz sürücüleriyiz.
Çağrıyı duyan gelir…
Çünkü çağrılan da, çağıran da, yol da, yürüyen de birdir.