Süleyman Demirel ve yaşadığımız anımız
Kocaman bir yüzyılın yarısında kendisini ülkesine ve milletine adamış, kendi deyimiyle altı defa gitmiş, 7. Defa geriye gelmiş bir Başbakan ve daha sonra Cumhurbaşkanı, o kuşağın ülkeyi yönetmek için siyasete giren mühendis başbakanları, (Süleyman Demirel – Turgut Özal - Necmettin Erbakan) işte o kuşağın ve 50 yıllık serüvenin son halkası da önceki gün koptu…
Adına ‘Çoban Sülü’, ‘Barajlar Kralı’, ‘Bir Bilen’, ‘Baba’ dediler, her ne dedilerse dediler ama Güniz Sokağın Efendisi, babası, Türkiye Cumhuriyeti 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i, son yolculuğuna, Ankara’da TBMM’sinden Devlet uğurladı, ertesi gün de dünyaya geldiği Isparta’da İslam Köyde Türk Milletini temsilen milyonlar, çocukluğunda çobanlık yaptığı Çalcatepe de ebedi istrahatgahına uğurladı. İşte Halkın gönlüne girmek buydu…
Süleyman Demirel ile yaşadığımız bazı anıları burada anlatmak istiyorum. Hoşgörülü ve gazetecileri çok severdi. Demirel’in gazeteci sevgisini de biz hiçbir zaman istismar etmedik. 47 yıllık gazeteciliğim boyunca Başbakan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i takip etmek, basın toplantılarına katılmak bana nasip oldu. Süleyman Demirel ile birçok anıları da yaşadım. Çok iyi hafızaya sahipti, duyduğu bir ismi ve yüzü unutmaz yıllarca sonra bile kendisini ziyarete gelenleri hatırlar ve sorardı…
“Kim ne veriyorsa, ben beş fazlasını veriyorum” dediği Akhisar Tütün Piyasası açılışında 1979 yılında ben ve Aykut Fırat Hürriyet Gazetesi Muhabiri olarak takip ediyorduk. Konuşmasını yaptığı otobüsün üzerinde yanındaydım. Bir yandan fotoğraflarını çekiyorduk ve Başbakan Süleyman Demirel konuşmasını yapıyordu. Dinleyen vatandaşların arasından bir vatandaş bağırmaya başladı; “Tüccar Tütünümüze peşin 4 Lira verdi, siz tüccarın altında kaldınız” dedi.
Demirel’in bir elinde mikrofon diğer elini açıp; “Ben beş fazlasını veriyorum. Var mı, biii diyeceğiniz?” diye konuşunca büyük bir slogan ve alkış koptu. İşte bu fotoğraf söylenen “ben beş fazlasını veriyorum” un kanıtıydı. Tütün Piyasası açılış mitingi bittikten sonra aynı otobüs ile Kırkağaç üzerinden İzmir’e dönüyoruz. Kırkağaç’ın bir köyünden geçerken kadınlar sevgi gösterisinde bulunuyor. Kadınların giydiği başından topuklarına kadar uzanan siyah bir giysi içindeler. Sayın Demirel döndü, bana ve Mehmet Ali Varış’a “bu kadınların giydiklerinin ismi nedir, siz Egeli gazetecilersiniz bilin bakalım?” Dedi. Biz “izar, Çarşaf,” diye isimler sıraladık. Demirel; “Hayır çocuklar bunun adı KIVRAK” dedi…
Ege Telgraf Gazetesi İmtiyaz sahibi Rahmetli Sezer Doğan ile beraber bir gün Ankara’ya gittik. DYP Genel Merkezinde Genel Başkanı Süleyman Demirel, basın toplantısı yapıyordu. Toplantı bitti, Sezer Doğan’ı görünce; “ Sezer Konuta geçin, ben hemen geliyorum” dedi ve makam arabasına binip ayrıldı. Bizde bir taksiye binmek isterken, benim pantolonumun ağı bir anda boydan boya söküldü. Kış olması dolaysıyla üzerimde palto vardı. Geç kalmamak için hemen o şekilde Güniz Sokağa konuta gitmiştik. Kapıda Emniyet Amiri Hayri Bey vardı. Bizi karşıladı ve içeriye aldı. Süleyman Demirel geldi ve bizi oturma odasına aldı. O arada görüşmek için Sayın Gökberk Ergenekon da gelmişti hep birlikte oturuyorduk ama içerisi o kadar sıcak, kaloriferler yanıyordu ve ben buram buram terliyordum. Sayın Demirel, bana; “Evladım çıkar o paltonu, benim paltom var almam terliyorsun bak” demişti. Ben paltomu çıkarmamak için direniyordum. O arada Sezer Doğan’a döndü ve “Vahap’a sen mi, tembih ettin paltonu çıkarma diye” sordu? Rahmetli Sezer Doğan ağzındaki bombayı patlattı ve “Hayır efendim pantolonu yırtıldı, donu görünüyor içinden o nedenle paltoyla örtmeye çalışıyor” dedi.
Süleyman Bey, beni ayağa kaldırdı, paltomu çıkarttırdı ve dön bakalım dediğinde başladı kahkahalarla gülmeye, “bir don için bu kadar terlemeye değer mi?” diyerek gülüyordu. İşte yaşadığım anılardan sadece bir kaçı daha çok var ama yerimiz kısıtlı. Demirel çok renkli bir insan, yardım sever, milletini çok severdi, hayatı ve insanları çok ciddiye alıyordu. Mekânı Cennet olsun. Allah Rahmet eylesin…