Çözüm Sürecinin tarafı Kürt halkıdır
Köşe yazımı Şanlıurfa ve Suruç’tan yazıyorum. Gördüğümü
anlatmaya kalkarsam, Batı da, durumlar başka, yaşantı başka ama
Güneydoğu’da durum ve yaşam bambaşka, Batıda eğlence yerleri
dolu, Restoranlar gece boyunca dolu. Bazı insanlarda kalabalık
yerlerden, AVM’lerden, bir tehlikeyle karşı karşıya kalmamak için
uzak durmaya çalışıyor. Güneydoğu’da insanların ağızlarını bıçak
açmıyor. Kurulamayan Hükümetin belirsizliği, terör olaylarının
tavan yapması, 10 Güvenlik Görevlisinin üst üste teröristlerce şehit
edilmesi, kaçırılması, Suruç’ta canlı bombanın karıştığı 32 kişi
hayatını kaybetmesinden dolayı insanlar diken üzerinde yaşıyor.
Kalabalık yerlerden uzak duruyor…
Çözüm süreci adı altında verilen tavizlerin ardı arkası gelmedi.
Dağdaki de, bağdaki de kendilerini fasulye gibi nimetten saymaya
başladı. Bu olayın böyle olacağı baştan belliydi. Devrin Başbakanı
Recep Tayip Erdoğan’ın iyi niyetle başlattığı çözüm sürecini, diğer
taraflar iyi okuyamadı ve kendilerini kontrol altında tutmadı. Silah
bırakmaya yanaşmadı ve verdikleri sözleri tutmadılar. Aslına
bakacak olursanız, çözüm sürecinin tarafı, ne Kandil, ne HDP, ne de
İmralı, Çözüm Sürecinin asıl tarafı Kürt Halkıdır. Ve TBMM’sidir…
Dün başka konuşanlar, kuzu postuna bürünenler, 7 Haziran
seçimleri sonrasında TBMM’si çatısı altına girdikten sonra yetkili
ağızlardan çıkan sözleri kulakları duymadı ve terör örgütlerine
sırtlarını dayadıklarını açıklayan siyasetçilerin sözleri vatandaşlar
arasında hoş karşılanmadı. Suruç’ta kaybettiğimiz 32
Vatandaşımızın öldüğünde meydanlarda kendilerini yırtanlar
açıklamalar yapanlar, Polis ve Askeri öldüren teröristleri neden
kınamadılar. Neden taziyelerde bulunmadılar? Bu terör ortamı
yaratanları kınasalar, o şehitlere sahip çıksalar olmaz mıydı?
Türkiye zor dönemlerden geçiyor, bir yanda IŞİD, PKK, DHKP-
C, PYD, YPG, diğer yanda Suriye’deki iç savaştan canlarını
kurtarmak için sınırlarımızı zorlayıp Türkiye’nin çeşitli il ve
ilçelerinde yaşam güçlüklerinle boğuşan sığınmacılar. Türkiye bütün
bunların üstesinden gelecek güce, birlik ve beraberliğe sahiptir.
Bunu da bekleyip göreceğiz…
Yazımı bir fıkra ile bağlamak istiyorum.
Kavak Ağacı ile Kabak
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş.
Bahar ve yağmur ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak
yükselmeye başlamış.
Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve
neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp
sormuş kavağa;
-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-Kavak; On yılda, demiş
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında
kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da
aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa;
-Neler oluyor bana ağaç?
-Kavak; Ölüyorsun, demiş.
-Niçin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
Bu fıkradan çıkaracağımız Sonuç;
Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Dev gibi eserler verebilmek
için, karınca gibi çalışmak, birlik ve berberlik içerisinde olmak
gerekir. Eğer işin içerisinde Vatan, Bayarak, Toprak varsa, bunun
için de barış süreci önem taşıyorsa her kesimin özveri, sabır ve emek
vermesi gerekir. Sabır etmeyenler, olanları hiç sayıp kendi bildiğini
okuyanlar, karşısındakinin “Sabır taşını çatlatanlar” ise yaptıklarının
cezasını mutlaka göreceklerdir...