Çözüm Sürecinin tarafı Kürt halkıdır

03 Ağu 2015 - 13:23 YAYINLANMA

 Köşe yazımı Şanlıurfa ve Suruç’tan yazıyorum. Gördüğümü 

anlatmaya kalkarsam, Batı da, durumlar başka, yaşantı başka ama 

Güneydoğu’da durum ve yaşam bambaşka, Batıda eğlence yerleri 

dolu, Restoranlar gece boyunca dolu. Bazı insanlarda kalabalık 

yerlerden, AVM’lerden, bir tehlikeyle karşı karşıya kalmamak için 

uzak durmaya çalışıyor. Güneydoğu’da insanların ağızlarını bıçak 

açmıyor. Kurulamayan Hükümetin belirsizliği, terör olaylarının 

tavan yapması, 10 Güvenlik Görevlisinin üst üste teröristlerce şehit 

edilmesi, kaçırılması, Suruç’ta canlı bombanın karıştığı 32 kişi 

hayatını kaybetmesinden dolayı insanlar diken üzerinde yaşıyor. 

Kalabalık yerlerden uzak duruyor…

       Çözüm süreci adı altında verilen tavizlerin ardı arkası gelmedi. 

Dağdaki de, bağdaki de kendilerini fasulye gibi nimetten saymaya 

başladı. Bu olayın böyle olacağı baştan belliydi. Devrin Başbakanı 

Recep Tayip Erdoğan’ın iyi niyetle başlattığı çözüm sürecini, diğer 

taraflar iyi okuyamadı ve kendilerini kontrol altında tutmadı. Silah 

bırakmaya yanaşmadı ve verdikleri sözleri tutmadılar. Aslına 

bakacak olursanız, çözüm sürecinin tarafı, ne Kandil, ne HDP, ne de 

İmralı, Çözüm Sürecinin asıl tarafı Kürt Halkıdır. Ve TBMM’sidir…

       Dün başka konuşanlar, kuzu postuna bürünenler, 7 Haziran 

seçimleri sonrasında TBMM’si çatısı altına girdikten sonra yetkili 

ağızlardan çıkan sözleri kulakları duymadı ve terör örgütlerine 

sırtlarını dayadıklarını açıklayan siyasetçilerin sözleri vatandaşlar 

arasında hoş karşılanmadı. Suruç’ta kaybettiğimiz 32 

Vatandaşımızın öldüğünde meydanlarda kendilerini yırtanlar 

açıklamalar yapanlar, Polis ve Askeri öldüren teröristleri neden 

kınamadılar. Neden taziyelerde bulunmadılar? Bu terör ortamı 

yaratanları kınasalar, o şehitlere sahip çıksalar olmaz mıydı?

       Türkiye zor dönemlerden geçiyor, bir yanda IŞİD, PKK, DHKP-

C, PYD, YPG, diğer yanda Suriye’deki iç savaştan canlarını 

kurtarmak için sınırlarımızı zorlayıp Türkiye’nin çeşitli il ve 

ilçelerinde yaşam güçlüklerinle boğuşan sığınmacılar. Türkiye bütün 

bunların üstesinden gelecek güce, birlik ve beraberliğe sahiptir. 

Bunu da bekleyip göreceğiz…

       Yazımı bir fıkra ile bağlamak istiyorum.

       Kavak Ağacı ile Kabak 

       Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. 

Bahar ve yağmur ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak 

yükselmeye başlamış. 

Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve 

neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp 

sormuş kavağa;

-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?

-Kavak; On yılda, demiş 

-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.

-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!

-Doğru, demiş kavak.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında 

kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da 

aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa;

-Neler oluyor bana ağaç?

-Kavak; Ölüyorsun, demiş. 

-Niçin?

-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.

Bu fıkradan çıkaracağımız Sonuç;

       Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Dev gibi eserler verebilmek 

için, karınca gibi çalışmak, birlik ve berberlik içerisinde olmak 

gerekir. Eğer işin içerisinde Vatan, Bayarak, Toprak varsa, bunun 

için de barış süreci önem taşıyorsa her kesimin özveri, sabır ve emek 

vermesi gerekir. Sabır etmeyenler, olanları hiç sayıp kendi bildiğini 

okuyanlar, karşısındakinin “Sabır taşını çatlatanlar” ise yaptıklarının 

cezasını mutlaka göreceklerdir...

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: