Bir Genç Kızın Vatan hikâyesi
Hükümet kurma çalışmaları hız kazanmaya başladı. Benim
gördüğüm durum ise önceden de hep söylediğim gibi AKP – CHP
Koalisyonu kurulacak. CHP 25 -30 yıldır iktidar yüzü görmedi.
Siyasetçilere baktığımızda herkes ağzından çıkan sözleri tartarak
konuşmaya başladı. Bir kişi var ki, İzmir Milletvekili ona da balans
ayarı yapmaya başladılar. Bayramdan sonra Yeni Kabine hazır
olacağa benziyor. Bayram süresinde çalışmalar devam etti…
Ramazan Bayramını herkes gönüllerince kutlamaya çalışıyor.
Gençler yine büyüklerinin ellerini öpmek, ziyaret etmek yerine
denizlere sahillere koşmayı tercih etti. Bayram tatili öncesinde
başlayan trafik kazaları bayram süresince ve bayram dönüşlerinde de
devam etti. Birçok insan hayatını kaybetti birçok insanda yaralandı.
Milyonlarca liralık milli servette hurdaya çıktı…
Annemi buradan Rahmetle anıyorum. İstanbul’da Annemlere
ziyarete gitmiştim. Annemin komşusu yaşlı teyzemiz, geldi ve orada
sohbet sırasında gençliğinde yaşadığı gerçek hikâyesini anlatmaya
başladı. O gün çok dikkatle dinledim ama fırsat bulup
yazamamıştım. Aklıma o geldi ve şimdi o dinlediğim güzel hikâyeyi
sizinle paylaşmak istiyorum…
Genç bir kızın yaşadığı gerçek vatan hikâyesi
1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı.
Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir
delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara
kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki, mahallede bir dedikodu yayıldı. Komşular
bir şeyler konuşuyorlar, ben gittiğimde susuyorlardı. Alınıyordum.
Bir gün kapı önünde toplanmış sohbet eden kadınlardan birisi
konuşurken bende kulak verdim ve konuşmaları dinledim. (Ayşe’nin
nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden
tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler.
Bütün beynim alt üst oldu. Ne yapacağımı şaşırmış ağlamaya
başlamıştım. Babam geldi. Ne oluyor kızım dedi? Durumu anlattım,
Babam; “Evet kızım ne yazık ki, bende duydum ve takip ettim
söylenenler doğru gözlerimle gördüm.” Dedi.
Babam beni götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de cami
önünden sırtında tabut taşıyordu. Gördüm ve bir anda yıkıldım…
Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de
Çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün
Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce
titredi, çeketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde.
- Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi. Baktım,
Olur, dedim. Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve
kapıda adı yazıyordu. İçerde yardımcıları çalışıyordu. Siz gerçekten
avukat mısınız, dedim? -Evet, dedi.
Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz,
diye sordum. Durdu, başı öne eğildi. – “Beni affedin, İstanbul işgal
altındaydı, Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik
arıyorlardı. Biz de Anadoluya, Milli kuvvetlere ancak, cenaze süsü
vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayati bir işti. O
anda nişanı attığınızda bunu size bile söyleyemezdim. Vatanım için
sustum bugün hürüz” dedi...
İşte bu vatanı kolay kazanmadık. Bu vatanı canlarını ve aşklarını
feda edebilen gerçek vatanseverlere borçluyuz. Bugün Politika
yaptığını sanan ikiyüzlülere değil. Politika’nın sözlük anlamı: (İki
Yüzlülük)”…