Orman yangınlarından 5 Haziran çevre günü kutlanamadı!
Her yıl yaz aylarında, özellikle Ege Bölgesinde Denize kıyısı şehirler ve yakınlarında çıkartılan orman yangınları, Denizlerimizde “Müsilaj’ın” artmasından, Kış aylarında beklenen yağmurların yağmaması, Yaz aylarında aşırı yağan aşırı yağmur yağdığı şehir ve bölgelerde sel felaketlerinin ortaya çıkması, Halk arasında “DÜNYANIN SONU MU GELİYOR?” sözünü dedirtiyor…
Bir hatırlama yapayım: İsveç’in Stockholm kentinde 1972 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında alınan karardan bu yana, her yıl “5 Haziran” Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaktaydı. Amaç, yitip gitmekte olan çevre konusunda küresel boyutlu farkındalık yaratmaktı…
O günden sonra çeşitli analitik yazı okudum. Çevrecilerin değerlendirmelerine inceledim. Geride bıraktığımız 5 Haziran’da en heyecansız çevre kutlamalarının bu yıl yapıldığının ve o günkü gündemi çok daha başka dünya konularının işgal ettiğinin, Ülkelerin savaşları, İsrail’in Gazze de soykırım uygulaması, İsrail’in Orta Doğu da ülkelere saldırması ve bombalar, Orman yangınları, aşırı yağmur ve sel felaketleri, neden olduğu ve kutlamaların yapılmadığını gördüm…
5 Haziran ortamının gündeminde özellikle de savaşlar vardı… Çevrenin en büyük yıkıcılarından biri olan savaşlar, çevre olgusundan ve duyarlılığından dışlanan yorumlar ve haberlerle ortamlar irdelendi…
Çevrenin korunması konusunda dünya çapında farkındalık yaratılması ve eylemlerde bulunulması amacıyla yapılan etkinliklerin düşük düzeyli olmasının nedenlerini çevreyle ilgili umutsuzlukların ve düş kırıklıklarının giderek büyümesine bağlayanların çok olduğu da görüldü…
Bireyler kadar devletler de çevre konusunda kimsenin umurunda olmaması. Çevrenin idamesi, özellikle atmosferin sera gazlarından korunması bağlamında alınan uluslararası kararlara uymayan ve hatta o kararların alındığı tarihi toplantıları reddedenlerin olmasıdır…
İşte bu savaşların, Orman yangınlarının, yanan köylerdeki evlerin verdiği moralsizlik içinde, 2025 yılı 5 Haziran’ı insanları
sarsan dünya olaylarının furyası içinde gürültüye gitti. Oysa eko sistemleri mahvedilen dünyamızı sarmalına alan küresel ısınma artık soyut bir tehdit değil. Bilim insanlarının üzerinde ehemmiyetle durması gerek bir durumdur…
Bu arada 60’tan fazla etkin iklim bilimcisinin katkı sunduğu bir değerlendirme raporuna göre, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu tehlikeli bir seviyeye ulaşıyor. Küresel sera gazı emisyonları zirveyi gördüğü bildiriliyor…
Dünya, 1970’lere göre iki kat fazla ısıyı tutarken, bu ısı depolanmasının yüzde 90’ı okyanuslarda Buzulların erimesine ve deniz seviyelerinin yükselmesine neden oluyor. Karaların sular altında kalma riski de giderek artıyor. 1900 yılından bu yana deniz seviyesi yaklaşık 228 mm yükseldi. Bu artış düşük rakımlı kıyı bölgelerinde tsunamiye dönüşen fırtına dalgalarını daha yıkıcı hale getiriyor…
Bilim insanları, dünya genelinde iklim değişikliğine bağlı olarak tarımsal verimlilikte dramatik düşüşler yaşanabileceğini ve gıda krizlerinin baş göstereceğini belirtiyorlar. Özellikle temel gıda tahılın üretiminde dramatik bir çöküş bekleniyor…
Çevre ve Havadan bahsederken unutmayalım ki insanlar arasında Ahlaki çöküntünün hit noktası yaşanıyor. Ahlâksızlığın, güvensizliğin ve vicdansızlığın, sahteciliğin, dolandırıcılığın her türlü gıda ve trafik terörünün kol gezdiği ülkemizde her türlü istismarın yaşandığını görüyoruz. Sosyal medya da suç unsurları ve suça karışanlar her geçen gün artıyor. İnsanlarımızın çoğu sosyal medyayı kötüye kullanmaya çalışıyor. Sosyal Medya kullanımı için de okullarda bir ders mi koymak lazım?
Gidişat iyi değil. Bunun için ne yapmalı? Uyuşturucu almış başını gidiyor. Bağımlığın çaresi: Polis veya Yeşilay Derneği değil. İnsanlar kendilerini de dünyamızı da korumalıdır…