Nereye kadar bilmeliyiz?
Bir Matematik teoreminde teorisyen, belli bir aşamaya kadar teorisini geliştirmiş, kalan kısım için de "burası hakkında net bilgimiz yok" demiş. Ben o teoremi ilk öğrendiğimde gençtim, zaman "olur mu öyle şey, her kısım bilinmeli başka türlü olmaz" diye itiraz etmiştim hocalarıma. Teorisyen Matematikçinin savunmasının ise " bu teorem bizim karşılaşabileceğimiz pek çok problemin çözümü hakkında yeterli bilgiyi verir, kullanabiliriz" şeklinde olduğunu öğrendim.
Şimdi ona hak veriyorum. Şöyle ki:
Eğer 100 katlı vb gibi yüksek bir binada oturuyor isen ve diyelim ki senin katın 5. Kat ise her gün 100 katı çıkmazsın sadece 5. Kata kadar çıkarsın hadi diyelim üst kata da arasıra yanlışlıkla da olsa çıkma ihtimalin vardır. Ama 100.Kata çıkmak için ekstra bir gayret sarfetmene gerek yoktur. Bilirsin ki oraya da merdiven var, asansör o katlara da çalışıyor ve oralarda da yaşam var. Ama tek tek katları dolaşıp test etmezsin, gerçekten var mı? durum böyle mi? diye. Çünkü ihtiyacın yoktur. Hatta gerek de yoktur.
Hayattaki,bizim gereksinimimiz dışındaki bilgiler de böyle bence. Yani bize lazım olan bölümle ilgili bilgileri bilmemiz bize yeter. Nasıl ki günlük hayatta kullandığımız teknolojik cihazların nasıl yapıldığını, nasıl işlem yaptığını, çalışması için gereken ek ürünlerin detaylarını bilmeden sadece kullanma klavuzunu okuyarak kullanmayı sürdürüyorsak, bu hayata da bizim için gerekli olan bilgileri önkabulle yeterli görüp hayatımıza devam etmek yeterlidir bence.
Konunun uzmanı olmak isteyenleri ayrı tutuyorum, ben genelimiz için konuşuyorum. Herşeyin niçinini nasılını bilmemiz çok çok gerekli değil bence. Ancak çok ilgimizi çekerse o konuda uzmanları takip eder veya kendimiz araştırıp sorgulayarak yeni birşeyler öğrenebiliriz. Ama bu gerek ve şart değildir. Yani bu bilgiler olmasa da hayatımızı sürdürebiliriz.
Özellikle Din ve Felsefe konularında, herşeyi öğrenmek için bu şekilde ısrarcı olan insanların depresyonla boğuştuğunu hepimiz gözlemliyoruz. Oysa hayat akmaya devam ediyor. Durduramayız. Sen dur, ben şu sorularıma cevap bulana kadar bekle, diyemeyiz. Hatta sorularımızın cevaplarını ancak hayatın içindeyken bulabileceğimiz gerçeğini gözardı etmeyip, hayatın tam içinde olmalıyız.
Örneğin her birimiz bilgisayar kulanıyoruz ama kaçımız proğram dilini biliyoruz? Biz sadece arayüzü görüyoruz ve günlük işlerimizi halletmemize yetiyor. İhtiyaçlarımızı rahatlıkla giderebiliyoruz. Oysa bu arayüzün arkasında yer alan proğramçok ayrı bir şeydir, hatta öğrenmek isteyen pek çok kişiye çok karmaşık gelebilir. Hem dil hem matematik bilgi ve becerisi ihtiyacı vardır.
Şimdi bir kişi ısrar etse ben herşeyi öğreneceğim proğramı bilmiyorsam arayüz benim işimi görmez deyip en baştan başlamaya kalksa, proğram dillerini öğrenmek için geçen süreç içinde hiç bilgisayar telefon vs. Kullanmayacak demektir ki ömrümüzün ne zaman sonlanacağını da bilmiyoruz. Belki ömrü yetmeyecek öğrenme süreci içinde iken ölüp gidecek. Ne kaldı elinde? Hiç…
Sonuç, hereyibilend kadar beklersek hiç birşey yapmamış oluruz. Oysa hayat devam ediyor. Tıpkı Godoyu beklerken de olduğu gibi..
Beklerken boş durmak akıllıca değil zira hayat devam ediyor. Bir şeyler yapmalı işin bi ucundan tutmalı eldekilerle yetinmeyi bilmeliyiz.
En doğru bilgileri kolaylıkla öğrenebilmek ve hayırlı bir şekilde hayatımıza yansıtabilmek duasıyla…
 
                 
            