Teodise’ye asgari ücret tespiti açısından bakalım

20 Ara 2025 - 14:05 YAYINLANMA

Teodise, Yunanca "Theos" (Tanrı) ve "dike" (adalet) kelimelerinin birleşiminden türetilmiş olup, dünyadaki kötülüklerin varlığına rağmen Tanrı'nın mutlak iyiliğini, adaletini ve her şeye gücü yeten sıfatlarını savunma çabasını ifade eder. Bu problem, felsefe tarihinde "Kötülük Problemi" olarak bilinir ve hem Batı hem de İslam düşünce geleneklerinde merkezi bir yer tutar.

Batı Felsefesinde Teodise

Batı düşüncesinde teodise, özellikle Hristiyan teolojisi ve modern rasyonalizm çerçevesinde şekillenmiştir. Aziz Augustinus, kötülüğü tözsel bir varlık olarak değil, iyiliğin eksikliği (privatio boni) olarak tanımlayarak Tanrı'yı kötülüğün doğrudan yaratıcısı olmaktan tenzih etmiştir. Augustinus'a göre kötülük, özgür iradeye sahip varlıkların Tanrı'dan yüz çevirmesinin bir sonucudur.

Gottfried Wilhelm Leibniz, teodise kavramını literatüre kazandıran isim olarak, içinde yaşadığımız dünyanın "mümkün dünyaların en iyisi" olduğunu savunmuştur. Leibniz'e göre Tanrı, sonsuz seçenek arasından en az kötülükle en fazla iyiliğin bir arada bulunduğu matematiksel ve mantıksal dengeyi seçmiştir. Modern dönemde ise John Hick, Irenaeus'un görüşlerinden yola çıkarak "Ruh Yapım Teodisesi"ni geliştirmiştir. Bu yaklaşıma göre dünya, insanın ahlaki ve ruhsal olgunluğa erişmesi için gerekli olan zorluklarla dolu bir "tekamül atölyesi"dir.

İslam Felsefesi ve Kelamında Teodise

İslam düşüncesinde kötülük problemi, Tanrı'nın birliği (tevhid) ve adaleti (adl) ekseninde tartışılmıştır. İbn Sina, Aristotelesçi bir yaklaşımla kötülüğü "yokluk" (adem) olarak nitelendirmiştir. Ona göre mutlak varlık mutlak iyidir; kötülük ise varlığın mertebelerindeki eksiklikten veya maddesel dünyanın doğasından kaynaklanan arızi bir durumdur.

İmam Gazali, "Laysa fi'l-imkan abda' mimma kan" (Mümkün olanlar içinde bundan daha mükemmeli yoktur) ilkesiyle Leibniz'e benzer bir iyimserlik sergilemiştir. Gazali'ye göre dünyadaki her olay ilahi hikmetin bir parçasıdır ve insan aklı bu hikmetin tamamını kavrayamaz. İbn Rüşd ise kötülüğü doğal bir zorunluluk olarak görür; örneğin ateşin yakma özelliği genel olarak iyidir, ancak bir canlıyı yakması cüz'î bir kötülüktür. Genel fayda (hayr-ı kesir), bu tür cüz'î zararlardan (şerr-i kalil) üstündür.

Bugüne kadar edindiğimiz bilgiler doğrultusunda,  “bir iyiliği yapabilecekken yapmıyorsan kötülük yapmış olursun" düşüncesi de söz konusudur.

​Bu ifadeye en yakın ve en çok atıf alan kişi Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau’dur. O, özellikle toplumsal sözleşme ve ahlak üzerine yazılarında, bireyin başkalarına yardım etme imkanı varken bunu reddetmesinin ahlaki bir çöküş olduğunu savunur.

Hristiyan teolojisinde bu düşünce ise doğrudan bir ayetle karşılık bulur: "Buna göre, yapılması gereken iyi şeyi bilip de yapmayan, günah işlemiş olur."İncil (Yakup 4:17).

Batı ve İslam düşünürleri arasındaki en belirgin benzerlik, kötülüğün "yokluk" olarak tanımlanmasıdır. Hem Augustinus hem de İbn Sina, kötülüğün Tanrı tarafından doğrudan yaratılan bir "şey" olmadığını savunarak teolojik bir tutarlılık sağlamaya çalışmışlardır. Ancak, Mu'tezile gibi İslam kelam ekolleri, Tanrı'nın adaletini korumak adına insanın fiillerini bizzat kendisinin yarattığını savunurken, Batı'daki Özgür İrade Savunması daha çok mantıksal tutarlılık üzerine yoğunlaşmıştır.

Sonuç olarak, teodise tartışmaları her iki gelenekte de Tanrı'nın mutlak sıfatları ile dünyadaki acı gerçeği arasında bir köprü kurma çabasıdır. Batı düşüncesi daha çok bireysel ahlak ve mantıksal savunmalar üzerine odaklanırken, İslam düşüncesi ilahi hikmet, kozmik düzen ve imtihan kavramlarını merkeze almıştır.

Şimdi gelelim sadede..

Asgari ücretlinin iyilik yapma hakkı olmasın mı,  bir sadaka da veremesin mi?  Hiç olmazsa bir öğrencinin aylık yol parasını karşılayamasın mı mesela?

Ben bu toplumda aynı ayakkabıyı giyen Anne ve oğul ile de karşılaştım! Sabah oğul ayakkabıyı giyip okula gidiyor, Anne öğlen oğulun ayağındaki bizzat giydiği ayakkabıyı getirmesini bekliyor ve Anne ancak o zaman dışarı çıkabiliyor…Birilerinin onlarca hatta yüzlerce ayakkabısı varken bu Anne-oğulun hali kimden sorulur dersiniz? Bu vebali taşımayı göze alabilir misiniz?...

Siz sayın asgari ücret komisyon üyeleri,  lütfen asgari ücretlilere ’yardım edebilme imkanı’ verin ki toplumun yardımseverliğinin artmasına vesile olunuz.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: