Yavru Vatan Elden Gidiyor mu?
Bu yazı 28 Ekim tarihinde kaleme alınmıştır.
Uzun zamandır Türkiye gündeminden düşen Kıbrıs’da neler olduğu merak konusu.
Uluslarararsı ve Kıbrıs medyası da olmasa bu konu hakkında nerede ise bir şey öğrenemeyeceğiz.
Bizim medya başka şeyler ile meşgul olduğundan bu konuda üç maymunu oynamaktan vaz geçmiyor.
Kıbrıslıların kendi deyimleri ile Kıprıs , Rumlar tarafından ham mı yapılamak isteniyor?
Bu yazıda bahse konu mevzuya cevap arayacağız.
Rahmetli Mücahit Rauf Denktaş Bey tutarlı ve anavatanı zorlayıcı liderliği ile kan dökülerek alınan toprak parçasını devlet hüviyetine büründürmüş milli kahraman olarak herhalde şu sıralar mezarında ters dönmek üzeredir.
Türkiye’nin başındaki gaileler nedeni ile olsa gerek başını döndürüp bakmadığı Kıbrıs’da olanlar veya olması için çaba gösterilenler, son Türk yurdu Anadolu için düzenlenen tezgahın aynı ile muhatap olunduğunu gösteriyor.
Anavatanın su ve elektrik gibi temel sorunlarını çözdüğü yavru vatanda son seçimler ile iktidara gelenler tarafından sürdürülen görüşmeler hiçte iç açıcı değil.
Rum tarafının yüksek ego ile sürdürmek istediği bu trafik Türkiye tarafından ne kadar izleniyor pek belli değil.
Belki de gelecek toplantı da dahil , özellikle BM ve AB nin kurumsal desteğini alan Rumların tavırları meseleyi açmaza sürükleyip kendi taleplerinin kabul edilmesi noktasında bir sonuca sürüklenebilecek.
Uluslararası kamuoyu tarafından dışlanmaya çalışılan Türk siyaseti başına açılan bir çok meşum olaydan dolayı nefes alamaz duruma getiriliyor.
İç politika için sarf edilen enerji sanırım bir çok siyasetçiyi yormuş olmalı ki üstüne üstlük bir de Ortadoğu da yanan ateş dikkatleri bir noktaya toplamaya elverişli olmuyor.
Toprak ve mülkiyet dayatmasında ki Rumlar olası bir federasyonda dahi iktidarı paylaşmayı kabullenecek gibi görünmüyor.
Türkiye tarafının odaklandığı başka hayati meseleler güneyimizde cereyan eden olaylardan Türk kamuoyunu uzaklaştırmış görünüyor.
Bu sahipsizlik Kıbrıs Türk tarafını garantör güvencesinden uzaklaştırıp güney sınırlarımız ötesinde oluşan defakto duruma benzer bir durumu da Ege Denizinde ve Akdenizde başımıza sarabilir.
Bu da iç destekli dış projelerin yani korkulu rüyamız olan Sevr’in tekrar canlandırılması olabilir.
Tüm bu korkulu haller için uyanık kalmalı ve geleceğimizin kurulu olduğu bu topraklardan çıkarılmamak için gözlerimizi güneye çevirmeliyiz.
Doğal olarak Türkiye’nin hinterlandı olan ayrıca ilgisini çeken Irak ve Suriye toprakları her ne kadar yüz yıl önce mevcut duruma getirilmiş olsa da Kıbrıs’da olası bir kayıp Musul’dan daha korkunç sonuçlar verecektir.
Başkalarının bayrağı dalgalanan memleketler ile beyhude olarak o kadar ilgiliyiz ki kendimize ait yurdun savunması için hiçbir reaksiyon göstermiyoruz.
Sonra Suriye krizinde yapılan hatalar nedeni ile ne kadar dizimize vuruyorsak da Kıbrıs için başımızı duvarlara da vursak anlam ifade etmez.
Önümüzdeki BM ve AB güdümlü toplantıya onların verdiği önemi vermezsek ne kadar üst perdeden bağırsak da bizi duyan olmaz.