Türkiye Avrupa'ya Kitlesel Göçün Yolunu Açmalı
Suriye meselesi Türkiye’nin iradesiyle ortaya çıkmış bir sorun değildir. Bununda ötesinde gelecekte yaşanacak olumsuzlukları gören Türkiye o zaman Dışişleri Bakanı olan Başbakan Davutoğlu tarafından onlarca kez ziyaret edilmiş, hür seçimlerin yapılması konusunda defalarca görüşmeler yapılmış ve Esed uyarılmıştı.
TÜRKİYE’Yİ KARŞI CEPHEYE KİM İTTİ
Esed Türkiye’nin bütün uyarılarına kulak tıkadı. Oysa Türkiye gelecek fırtınayı çok iyi biliyor, Esed’in bu fırtınayı atlatması için tavsiyelerde bulunuyordu. Esed Türkiye’yi dinlemediği gibi uyarıları nedeniyle Türkiye’ye karşı da cephe aldı. Dolayısıyla da Esed kendi elleriyle Türkiye’yi karşı cepheye itti. Geldiğimiz noktada süreç yönetiminde Türkiye’nin eksiklikleri hataları olmuştur. Bunlar tartışılmaz değildir. Türkiye bu hatalarından elbette ders çıkartmalıdır. Ama Suriye konusunda bütün olan biteni Türkiye’ye fatura etmek büyük bir haksızlıktır. İyi giden ilişkileri Türkiye’nin olacakları bilerek uyarması sonrasında bu ilişkilerin zehirlenmesini sağlayan Türkiye’ye cephe alan ve tavırları nedeniyle de Türkiye’yi karşı cephede almaya zorlayan Esed’tir.
PLANLI OLARAK YALNIZ BIRAKTILAR
Suriye meselesi bugün Ortadoğu’nun yeni Bermuda Şeytan üçgenidir. Batılı ülkeler ilk başlangıçta Suriye konusunda meselenin baş aktörleri hatta kurgulayıcıları idi. Sonrasında gelişen süreçte bu sorunun kısa vadede çözümü durumunda Türkiye’nin kazanımları olacağını görerek geri adım attılar. Türkiye’yi Suriye meselesinde planlı olarak yalnız bıraktılar. Bunun ötesinde bu sorunu bilinçli olarak çözümsüz bırakarak ve planlarını güncelleyerek Türkiye’yi tehdit eden bir yapı oluşturdular. Bu güncel planlardan bir kısmı enerji hatlarını kontrol altına almak, Türkiye’nin bölgede giderek artan nüfuzunu sıfırlamaktı. Bunun içinde aslında piyonları PKK aracılığı ile aslında hiç sevmedikleri Kürt kardeşlerimizi Türkiye’ye karşı kullanmaktı. PKK o bölgede ki enerji hakimiyet savaşlarında Kürt kardeşlerimizle ilgisi olmayan büyük güçlerin piyonu olarak Türkiye’yi yeniden karıştırmak ve tökezletmek için kullanılan taşeron örgüttü. O bölgede ki enerji savaşlarında ve Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’yi oyun dışı bırakmak için PKK gibi iç ve dış unsurlar harekete geçirildi.
Bunlar yetmezmiş gibi Suriye savaşının bütün yükü de Türkiye’nin üzerine yıkıldı.
DÜNYADA EN FAZLA MÜLTECİ BARINDIRAN ÜLKE
Suriyeli sığınmacıların yüzde 50’ye yakınını kabul ederken Türkiye dünyada en fazla mülteci barındıran ülke oldu. Bunun maliyetini de 7 milyar euro gibi bir rakamı kendi kaynaklarından karşılamak zorunda kaldı. Avrupa ve dünya duyarsız kaldı.
Ne zaman ki Avrupa’ya mülteci akını başladı Avrupa’nın sesi duyulmaya başladı. Avrupa'nın birinci gündemi haline gelen mülteci krizinin nasıl çözüleceği AB'ye üye ülkeler arasında da büyük tartışma konusu oldu. Avrupa kapılarında mülteciler insani boyutta dramatik krizler yaşadı. Dünyaya insanlık dersi verenlerin insafsızlıklarını ve iki yüzlüklerini bir kez daha gördük. Bu insani krizi görmedikleri gibi birde Macaristan'ın sağcı Başbakanı Victor Orban, Avrupa'ya mülteci akınının kıtanın 'Hristiyan kökenlerini tehdit' ettiğini savundu.
ÇAĞRILARIA KULAK TIKADILAR
Zamanında Türkiye’nin Suriye meselesinin çözümü konusunda yaptığı çağrılara kulak tıkayanlar mülteci krizi kendi sınırlarına dayanınca isyan etmeye başladılar. Oysa Türkiye’nin çağrılarına kulak verilse Suriye meselesi kısa vadede çözülse idi bu sorunlarda yaşanmayacaktı. Bunu da geçtik Türkiye Suriye’nin sınır bölgelerinde oluşturulmasını istediği güvenli bölgeye de şiddetle karşı çıktılar. Şimdi ise mülteci krizine çözüm bulmak amacıyla bir araya gelen Avrupalı liderler, Ortadoğu'dan mülteci akınını azaltmak için onlara yerinde yardım yapılmasına karar verdi.
Toplantıda, 2 milyon civarında sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye ile diyalogun artırılması üzerinde de mutabık kalındı. AB Zirvesi'nde ayrıca Suriye'deki iç savaşın sona ermesi için BM'nin çabalarını tazelemesi çağrısı çıktı.
TÜRKİYE’SİZ BİR ÇÖZÜM OLMAYACAĞI TEYİT EDİLDİ
Türkiye mülteci sorununa çözüm bulunabilmesi için Avrupa'dan, vize uygulamasını kademe kademe gevşetmesi ve kaldırması, para yardımı ve Suriye'de güvenli bölge kurulmasını talep ediyor.
Avrupa Birliği Zirvesi'nden çıkan en önemli sonuç: Avrupa, topraklarına yönelen büyük mülteci akınıyla baş edebilmeyi umut ediyorsa, bunun için ihtiyaç duyduğu kilit ülkenin Türkiye olduğu tescil edilmesidir. Yani sorunun Türkiyesiz çözülemeyeceği AB tarafından teyit edilmek zorunda kalınmıştır.
Brüksel'den şu ana kadar önerilen başlıca destek para. Avrupa Komisyonu Türklere, topraklarındaki yaklaşık 2 milyon Suriyelinin ihtiyaçları için 1 milyar euro teklif etti. Yani AB'nin Türkiye’ye vermeyi taahhüt ettiği para harcanan rakamın yanında devede kulak bile değil.
GÜVENLİ BÖLGEDE ISRAR EDİLMELİ
Türkiye’nin tek sorunu mülteci krizinin finansal boyutu değildir. Güvenlik ciddi bir risk ve tehdit haline gelmiştir. Bu nedenle Türkiye talep ettiği güvenli bölge kavramından vazgeçmemelidir. Eğer AB ülkeleri mültecilerin hepsinin Batı'ya doğru gitmesini istemiyorsa, Suriye içindeki güvenli bölgeye yardımcı olmak zorundadır.
BIRAKIN GİTSİNLER
Türkiye’ye oyalama taktiği yapan ve kendi planlarının peşine düşen Avrupa’ya karşı Türkiye bütün riskleri kendisi almamalıdır. Bu nedenle de Suriyeli sığınmacıların Avrupa yolculuğunu engellenmemelidir. Türkiye 2 milyon mültecinin yükünü omuzlarında hissederken on binler rakamına dahi tahammül edemeyen Avrupa ancak o zaman Türkiye’nin haklı taleplerine duyarlı davranmak zorunda kalacaktır. Bırakın gitsinler. Sığınmacıların Avrupa yolculuğunu engellenmesi Türkiye’nin aleyhinedir.
UMUT YOLCULUĞU SURİYE SORUNU
İÇİNDE BİR UMUT OLABİLİR
Sığınmacıların başta batılı ülkeler ve dünyanın diğer ülkelerine yönelik umut yolculuğu aslında aynı zamanda dünyanın Suriye meselesinin çözümünde duyarlılığını daha da artıracaktır. Zira Suriye meselesi uzadıkça ortaya çıkan sonuçlar ve maliyetler Türkiye’yi her alanda ciddi tehditler oluşturmaktadır. Türkiye sığınmacı krizini iyi yönetebilirse Suriye sorununun çözümünü de hızlandırabilir. Bu Türkiye’nin tam olarak beklentilerini karşılamayacak bir çözümde olsa; krizin uzamasından doğan tehditlerden daha az olacaktır.