Tayyar Oğlu Talat Kocaağaç

29 Tem 2015 - 19:04 YAYINLANMA

Biraz felsefe;

Derler: “Her nimetin külfeti vardır.”; “iyi sürücüler, araba kazasında; iyi dalıcılar denizde; iyi pilotlar, sortide ölürmüş.”  Anlaşılan  nimette, yetenekte, lütufta  kalmamak; onu tek şey bilmemek;  ona bağlanmamak;  onu, hoş seda olarak geçiştirmek; ısrar etmemek gerekiyor muş. Yine anlaşılan, her hangi konuda özel yetenekli doğanlar; bu yeteneklerinin alanlarını durmaksızın genişletmeyi bırakamazlar; oysa diğerler insanların, görece  düşük olan kırılma dayanıklı(lı)ğı,  onlarda da vardır. Bu ve benzeri sözler, deneyimlerden, tanıklıklardan geçmiş kaynaklanmaktadır. Fakat hepsi  göreceliğe mahkûmdur.

 

Başka bir bakış; bedensel lütuflar veya meziyetler; mahallini bilemeyeceğimiz  geçmiş deneyimlerin (önce ölüydünüz, sonra dirilttik; yine öldürüp yine dirilteceğiz ) hak edişleri olduğunu; ölçüsü ve süresinin  belirlendiğini  aklımızdan çıkarmamalıyız.  Sebepsiz korkularımız  da böyle; onlar  mahallini bilemeyeceğimiz deneyimlerin,  yeni yaşam deneyimlerine  sirayet etmiş tortularıdır. Tırnağımızı kestiğimizde, hala yaşıyoruz; kesilen parçayı alıp çöpe, toprağa atıyoruz. Öldüğümüzde buna benzer bir “seyredişle”, bedenimize bakıp; onu, son bütünümüz sandığımızı,  atamayacağız; onu, sevenlerimizin  usulca  toprakla örtmesini  izleyeceğiz.

 

En kalıcı tabela:  “Her şey geçicidir; tutunmayınız!”

30 yıllık su adamı, 25.07.2015 günü çeşme açıklarında topuk tabir edilen  kaya çıkıntısında tüplü dalış parkurunu tamamladığında; 6 metrelik suda her daim andığı Rabbine ulaşıp; kozası bedenini suya bırakırken; ondan 120 metre uzaklıktaki teknede sevenlerini çaresizliğin çarmıhına bağladı.

Dalış teknesinin doğusunda bitirdiği dalışıyla; yaşamını çok hayranlık duyduğu babasının ölüm yaşında,  Talat isimli  bedenini suya bırakarak  bitirdi.  Onu son kez, dalış esnasında  20 metre sol yanımın iki metre ötesinde,  derinde süzülürken gördüm.  Tekneye çıkarılmış kozasına ve daha sonraki hallerine hiç bakmadım. Boşluğunun doldurulmazlığı egoist çaresizliğimde; onca vakit teknemizin telsiz imdat çağrısına;  sağır, duymayan; el vermeyen,  ufukta görülmeyen; Suriyeli göçmenlerin peşine düşmüş sahil muhafaza gücünün aksine; kuzey yönümüzün 200 metre açığında;  sakin, güvenli, huzur içinde su üstüne çıkarak, batı tarafına  yavaşça ilerleyen yunus sürüsünü gördüğüm. O an çarmıh acımın “aralıklarından”,  sonsuz dinginliğin ve yüce esirgeyinin bitimsiz  tasarrufunun içinde olduğum düşüncesine  döndürüldüm. Beni teselli etmeye çalışan arkadaşların; bunlara tanıklığını,  aynı şeyleri hissettiklerini  bakışlarından  sezdim.

 

Barkotlu  yaşam

Binlerce işaret, binlerce sembol; aralıksız, sağanaklı çevremizdeki boşlukta, varlık alemine yansıyarak; akıl almaz hesapla geçip, aktıklarını gösteriyor. Daha bir hafta önce, Talatın küçük kızı Elif; rüyasını paylaşmış yorum istemiyti.  yüzünü hatırlamadığı asılı bir adam, üstlerine yıkılan yaşadıkları eski dönem sütunlu ev; ayna karşısındaki  Rönesans dönemlerine ait beyaz, uzun, yumuşak giysili kendi görüntüsü; yıkıntıdan sevdikleriyle  sağ sağlım çıkışları… olarak bana, babasının yanında anlattığı rüyası. Yine o günlerde Talat ın  bir kez gördüğüm arkadaşına, denize düşkünlüğünü ve ölümünün denizde olacağına dair yaptığı  sohbet. Göçmeden  iki saat önce, Bekir Pakdemirli arkadaşa,  annesine olan hasret ve sevgisini yanımda anlatması. Devam ediyorum; o gün ilk defa dalışa davet ettiğimiz Denizlili Avukat Oğuz Çağların doğum günü; Oğuzun eline tutuşturulmuş küçük bir kap ve yanmamış bir mumlu sütlaca Talatın gönderdiği “kıdemli” dalgın tebessümü. Böyle “bildirimlerin” binlercesinden ayırt edip anımsadığım kırıntıları, sonradan anlamlandırabiliyorum. Çok şükür,  Rabbimizin  Rahmetiyle  perdelenmişiz.

 

Arkadaşım;

Türk milletinin  en fedakar  Boşnaklara olan aidiyetinin övüncünü hep vurgulardı. Sağlam, iddialı, yüksek özgüvenli; fikirlerini ses, fizik, vurgu, retoriğin  altı çizili, uyumlu,  düşkün olduğu uçakların uçuşu  gibi  muhataplarının semalarında  süzdürürdü.

Hatay üç yol da çocukluğu; Mithat Paşa  torna bölümü lise dönemleri;  Üniversite tehirleri; kırmızı rengin coşkuyla  estiği, 1980 yılı öncesi günler; hak arayışında gençlik solculuğu. On yedi yaşına kadar varlıklı, sayacı babanın  kollamasıyla görece rahatlığı; askerlik, TSK gücünde milli voleybolculuk; fizik, güç ve biçiminin doruğunda, şimdi rengi solmakta fotoğraflara verilen pozlar.  Evlilik, rızık kazanma sorumluluğu.  Sokakta,  terlik,  spor ayakkabı  satıcılığı.

 

Allahı içinde buluşu; Kuran öğrenciliği; araştırmalar; koşuşturmalar; gözü yaşlı adanmışlık. İran İslam devrimi ve liderlerinin  Orta Doğuda  sökünü; ütopyanın umut edilen tohumu; çok uzaktan duygusal, abartılmış destek dilekleri.  Aynı duygu çemberinde buluştuğu ve hala birbirlerini seven dava arkadaşları; Özer-Ömer Ataç, Levent Balta,İbrahim Çalışır, İsmail Baykalmış, Burhan –Mehmet Erol, Harun Özdemir, Hilmi Altun, Kazım Erten, Mahmut Altıntaş… Önde giden sevdikleri; Mehmet Alagaş, Ercüment Özkan, Sait Çekmegil, Süleyman Karagülle; Hüseyin Avni Kansızoğlu;  Edip Yüksel, Mustafa İslamoğlu… Kucakladığı, evrensel   “yedi notanın”,sonsuz  olasılıkları…

Siyasette,  Akevler - Adil Düzen bileşiminde  yol tutuşu. Refah Partisi İl Yönetim Kurulu üyeliği; İl Halkla İlişkiler Başkan yardımcılığı; naçar kazanç; tam gün siyaset. Dört çocuk...Maddi sıkıntılar.  Düşe kalka bitmeyen mücadele, nükseden zaaflar. Dönüp  geldiği secdeler; bir-lemeler. O dönemde, Recep Tayyip Erdoğan İstanbul da Refah Partisi İl Başkanı. O da davadaşlarınca  tam gün siyaset için onun gibi  desteklenmekte. Ardından, yolda kalan çabalar, kenara düşmeler. Oysa “ Yoldaki işaretler” kitabı  hala yayınlanıyor!?

 

Ülke dışı seğirtmeler,

Kırgizistana hicret eden Süleyman Karagülleyle buluşma. Oralarda tutunma, kazanç çabaları; yine iş, dost kırılmaları, kırgınlıkları; kazançsız dönüş. Zaaf kollayan dünyevi  kışkırtmalar; içten içe sevdalar... Yuvaya eşine hasretlik; çocuklarına kurban, bitmeyen, vicdanlı dönüşler.

Asyadan dönüş, gidiş; zikzag arayışları. Bir türlü kazançlı çıkamadığı ticari yolculuğu; Anadolu üniversitesi  Sosyal Bölümlere kaydı. Yollar bitmiyor; Kemeraltında optisyenlere ustalık dönemi; Çin Halk Cumhuriyeti, Hong Kong; Sudan girişimleri.

 

Deniz tutkusu

35 yıllık deniz sevdası; gece aysız gecelerde şinorkel balık av dalışlarımız; tüplü dalış kursları...Vakit yok! Yola Devam.  Siyaset, kenara itilmeler; direnip, sosyal Robin Hoodun Türkiye versiyonu.  Sokakta, yolda, mahallede; vapurda iskelede; çarşıda; devlet kurumlarında; Türkiye Büyük Meclisinde, millet vekili odalarında; siyasi toplantılarda, Narlıdere kurucusu olduğu Ak Parti toplantılarında; İzmir birinci Bölge  Ak Parti Millet Vekili Aday Adaylığında…Ne kadar eğreti, yoz, adamsendeci, kibirli, etiketli, işgüzarlık, teşrifatçılık varsa; doğrudan, yüzüne, dimdik, sapa sağlam eleştirinin öznesi; işte kalın, sağlam, dokunaklı, şiirsel; dalga boyu yüksek Talat arkadaşım, kardeşim… bunları bıraktı bende.  Boşluğu hiçbir zaman dolmayacak.

Allah suşehitlerinden kılsın;  Cennette yine beraber olalım İnşaalah.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: