Suriyeli Göçmenler, Biz Ve İslam Birliği

11 Şub 2017 - 19:09 YAYINLANMA

Son zamanlarda hayli yüksek sesle insanlar Suriyeli düşmanlığını dile getirmekten çekinmez oldu.

Aslında biz bu gün konuya ve diğer ilave başlığa hiç bakılmayan bir yerden bakacağız.

Hükümetlerin bile yaptıklarını anlatmakta acze düştüğü Suriye konusu ve buradan göçe zorlanan insanların yaşadıkları tamda bizim kendi başımızdan geçenlerle özdeş bir tanımı içine alır.

Şurada son Bulgar zulmünden kaçan soydaşları da dahil edersek , biz henüz göçmeyi bırakalı neredeyse bir otuz yıl oldu.

Bunun yanı sıra yaylacılık göçerliğini terk etmemizde o kadar eski bir geçmişe gitmez.

Bu notu düştükten sonra bizimde bir şekilde müdahil olduğumuz Suriye vesayet savaşları orada yaşayan halkın tercihi değildi.

 

O insanlar devletlerine çok güvendiklerinden, devlet nasıl olsa bu ufak tefek çatışmayı halleder beklentisi ile yaşamlarına devam etmekte bir mahzur görmediler.

 

Kısa bir süre sonra uçaklar insanların başına bomba yağdırıp ölümler başlayınca ana yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar.

 

Bir çok üstün vasfa sahip ve dünyanın sayılı tüccarlarını yetiştiren Suriye halkı zorunlu olarak yurtlarını terk ettiler.

 

Kuzey bölgesi halkları doğal olarak bize geldiler.

Azımsanmayacak bir kısmı da Lazkiye ‘ye yani mevcut yönetimin yanına sığındı.

Bunların içinde de dini hassasiyeti yüksek çok fazla insan var.

Bize gelenler aslında kalıcı değildi, fakat bu gün ki konjonktür artık onları sığınmacı konumundan çıkarıp göçmen statüsüne getirdi.

 

Nasıl dönsünler ki, orada harabeler içinde yeni bir hayatı kurmak o kadar kolay bir iş değil.

 

Belki azımsanmayacak bir kısmı dönecektir.

Bütün bunlara rağmen onlarda artık bizim yeni göçmenlerimizdir.

Birtakım politik tercihlerimiz nedeni ile onları suçlasak da bu onların asli tercihi değildi.

 

Elbette biz ta Orta Asya steplerinden buralara gelirken nasıl evlenip , doğurup ve ölerek bu günlere geldiysek tıpkı bizim gibi bu yeni göçmenlerde aynı yaşam tecrübelerini gerçekleştirecektir.

Hiç kimse anasının, babasının , eşinin ve evladının kulağının dibinde kurşun vınlarken yerinde kalmayı istemez.

Elbette Balkan göçleri dahil Kafkas göçlerini de göz önüne alırsak bizim kimseye kızmaya hakkımız yok.

Bu asil insanlar neticede vaka olarak kendi tercihleri ile bizim topraklarımıza gelmediler.

Üstelik bu hadiseden yapacağımız başka bir çıkarımda Türk devletinin ne kadar güçlü olduğudur.

 

Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yı ilhakında gösterdiği başarıya benzer bir başarıyı Türk devleti gerçekleştirmiş ve bu insanları kendi bünyesine dahil edebilmiştir.

 

Asıl olan bizim gerçek bir mihmandarlık örneği gösterip bu insanları içimizde rahatlıkla yaşayabilecek duruma getirmemizdir.

 

Eğer hadiseyi bu gün ensar ve muhacir mantığı ile izah etmeye çalışırsak biz orada çakılırız.

 

Son birkaç yüzyıldır ütopya haline gelen İslam birliği argümanı bu tür kardeşlik senaryolarını izah etmekte yetersiz kalır.

 

Hali hazırda kendisini Müslüman kimliği ile tarif eden yığınların hiç biri yan yana gelebilmeyi becerememişken, biz bu olağan üstü olayı bununla izaha kalkarsak yaşam alanı daralan herkes büyük bir memnuniyetsizliğin içine düşer.

 

Olayı sosyolojik olgular üzerinden her iki toplumu birbirine tanıtarak izah eder ve buna göre beklentiye geçersek başarılı oluruz.

 

Aksi durum, daha dün Afgan dağlarında Rus askerleri ile cihad edenler mücahitken ve biz onların başarısızlığında üzülür başarılarında sevinirken, ne oldu da bu gün aynı insanlar terörist olarak ilan ediliyor ve bizde buna alkış çalmakta mahsur görmüyoruz.

 

Biraz gerçek dünya değerleri ile birbirimize bakalım.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: