Son süreçte de Suriye’de üçüncü sezonun düğmesine basmaya çalışıyorlar. Kimler mi? İsrail, ABD ve küllerinden yeniden doğmaya çalışan Birleşik Krallık.
“AB Ülkeleri bu işin neresinde olacak” derseniz, hiçbir yerinde derim zira İsrail/Netanyahu “Hasta AB’yi” görmeye bile tahammül edemiyor artık.
Evet Suriye’de üçüncü aşamaya geçilmeye başlandı diyebilirim.
İsrail’in gerçekleştirdiği Doha Saldırısı üçüncü aşamanın “ilk kurşunu” niteliğindeydi. Doha saldırıları ilk kurşundu çünkü ardından ABD’de tüm “paralel tarafların” rengi ortaya çıktı. Bir dönem Türkiye’nin içine giren FETÖ gibi, ABD’nin bünyesinde de şu an paralel güçler var. Uzun zamandır “Netanyahu karşıtı” ve “Netanyahu yanlısı” iki grubun markajındaydı zaten ABD Başkanı Trump.
Trump’ın kamuoyunu dumura uğratan “gel-git” açıklamaların temelinde de bu Araf’ta kalma psikolojisi etkili oluyordu. Bugün “SDG Suriye’nin bir parçasıdır ayrı bir geleceği-yönetim hakkı yoktur ve onlara hiçbir söz vermedik” diyen Trump, ertesi gün “SDG bizim yol arkadaşımızdır” diyordu. Ya da bugün “İsrail’i kınıyorum” diyen Trump ertesi gün “Gazze’yi İsrail’le birlikte Miami gibi bir tatil cenneti yapacağız” diyordu.
Yani “bir Trump vardı Trump’ta, Trump’tan içeru”…
Doha saldırısı ile tüm algıları alt üst eden İsrail, üzerine denk gelen Charlie Kirk suikasti ile tam olarak ABD’deki hükmünü ilan etti.
Sonrasında ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun gerçekleştirdiği Kudüs ziyareti ve o ziyaretten yansıyan görüntüler-kararlar Amerikalılara bile isyan bayrağı açtırdı.
Velhasıl kelam insan nesli olarak geleceğe yön verecek tarihi yıllara şahitlik ediyoruz, kemerlerinizi sakın açmayın!
Tüm bu yaşananlarla birlikte son birkaç gündür Netanyahu enteresan bir şekilde bir yandan Türkiye’yi konuşuyor, diğer yandan da “İsrail yaptı” demelere doyamıyor.
Bir noktada Netanyahu; Ortadoğu toplumunu “açgözlülüğü, tüketim hastalığı, tembelliği, abartılı ve görgüsüz hayatları” ile yüzleştiriyordu.
Netanyahu; “hayatınızdaki her şeyi biz yaptık sizin neyiniz var? Biz olmasak domates bile yiyemezsiniz! Elinizdeki telefonlar bizim, dolayısıyla nerede olduğunuzdan tutun retina-parmak izi-ses tonu-hücre yapınıza dair tüm bilgileriniz bizde! Ayrıca elinizdeki o telefonlar ve bilgisayarlar var ya, uzaktan kumandalı birer bomba ve o bombaların düğmesi bizde ona göre” diyordu.
“Netanyahu’nun Kutusu” açıldı artık! Bu kutudan ABD’ye dair de acilen izlemesi gereken yol haritaları çıktı. En başta da Suriye üzerinde.
Tüm bu veriler eşliğinde ABD’nin önümüzdeki günlerde acil bir şekilde masaya yatıracağı iki başlık var diyorum çünkü 3.sezonda İsrail’in sabrı da vakti de sınırlı-sıkıntılı artık. İsraillilerin yaşadığı maddi manevi sıkıntılar içeride Netanyahu’yu dibe çekiyor bu nedenle İsrail acele ediyor.
ABD’NİN SURİYE’YE DAİR BİRİNCİ BAŞLIĞI
Suriye Milli Ordusu (SMO), Esad’ın devrilmesinden sonra Suriye Savunma Bakanlığına entegre olmayı kabul etse de SDG ile aralarındaki buzlar henüz çözülmedi. Ayrıca, Kürt yoğunluklu şehirlere (örneğin Afrin) göç eden Kürtler eski yerlerine dönmek istediklerini bunun için de SMO birliklerinin bölgeden çekilmesini istiyor. Aslına bakarsanız SMO birlikleri ve SDG’nin arasındaki buzlar erimedikçe Suriye’deki gerginliğin sebebi olarak ya SDG ya da SMO günah keçisi seçilecek. Misal bölgede ara ara devam eden çatışmalar ve yapılan saldırılardan SMO’nun sorumlu olduğunu iddia ediyor bazı kesimler bu nedenle, Kürt yoğunluklu bölgelerde SMO birlikleri yerine SDG ve Şam ortak birliklerinin görevlendirilmesi isteniyor. Kimin günah keçisi kimin kahraman olacağını da büyük ihtimalle DEAŞ belirleyecek.Yeniden toparlanma hareketleri sergileyen DEAŞ’ın önümüzdeki süreçte bir tehlike oluşturabileceği endişesi bilhassa Irak’ta hakim. Aldığım kulis bilgilerine göre bazı Irak hükümet yetkilileri Irak cezaevlerinde bulunan DEAŞ’lıları kendi ülkelerine iade etmeyi sağlayacak görüşmelerin başlatılmasını talep ediyor.
ABD’NİN SURİYE’YE DAİR İKİNCİ BAŞLIĞI
“Şam-SDG anlaşmasının, “Türkiye ile PKK” arasında gerçekleşecek terörsüzlük süreciyle daha da kolaylaşabileceğini masaya sürecek ABD.
Çünkü ABD’de bu başlıkta ısrar edenlerin sesi giderek yükseliyor. Ankara, SDG’nin ABD tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın bir kolu olduğunu savunurken, SDG bunu reddetmekle kalmıyor, PKK’nın silahsızlanma sürecinin kendileri dışında gerçekleşeceğini belirtiyor.
Bu nedenle ABD; “Türkiye ile PKK arasında gerçekleşecek sürecin,Türkiye’nin Suriye’deki askeri etkisini azaltacağını, SMO’nun da Kürtlerin yoğun olduğu alanlardan çekileceğini ve Suriye’de huzurun sağlanacağını” düşünüyor.
Trump’ın Ortadoğu adına kararsız kaldığı önemli bir başlık daha var; DEAŞ mensuplarının durumu.Silahlı ve sivillerin bulunduğu kuzeydoğu Suriye kamplarında ve hapishanelerinde yaklaşık 50.000 DEAŞ mensubu kişinin olduğu tahmin ediliyor. Bu kampların ve hapishanelerin kontrolünün kimde olacağı halâ büyük bir anlaşmazlık sebebi.
SDG, DEAŞ’a karşı verdiği mücadele ve ABD ile kurduğu ittifak ilişkisi nedeniyle ABD’nin desteğini kazandı. Bu nedenle, “mücadele misyonlarının” bir simgesi-parçası olarak bu tesislerin kontrolünün kendilerinde kalması gerektiğini savunuyor. Şam ve Ankara ise, kampların-hapishanelerin yönetiminin Şam yönetimine devredilmesini talep ediyor. Ayrıca şunu da biliyoruz ki Irak başta olmak üzere pek çok insan hakları oluşumu DEAŞ kamplarında ve hapishanelerinde tutulan kadınların ve çocukların iadesini yıllardır talep ediyor fakat Mazlum Abdi/SDG bunu kabul etmiyor. ABD Suriye’de huzur istediğini söylese de bu huzurun “kime hizmet edeceği” konusunda DEAŞ konusunda da net bir tavır sergilemek zorunda.
Özetle önümüzdeki günlerde Suriye’de üçüncü sezonun başlatılması konusunda kararlı ABD.