Şeytanla Sınavımız

12 Eki 2015 - 22:07 YAYINLANMA

 

Hikaye bu ya, adamın biri şeytanla karşılaşır ve aralarında şu konuşma geçer:

“Kimsin sen?”

“Ben Şeytanım.” 

“O elindekiler ne öyle?” 

“Bunlar yulardır.” 

“Ne yapıyorsun onlarla?”

“Kandıracağım insanların boynuna takıp onları peşimden sürüklüyorum.”

“Benim yularım hangisi gösterir misin?”

Şeytan adamın meymenetsiz suratına şöyle bir baktıktan sonra cevap vermiş:

“Sen yularsız da gelirsin!”

Allah sonsuz ilmiyle yarattığı kulunun tıynetini çok iyi bilir ve bu tıyneti ortaya 

çıkarmak için bazı olayları takdir edip kişiyi sınava tâbi tutar, dolayısıyla o tıynetin 

aslını saklama ihtimalini ortadan kaldırır. Kişinin gerçek kimliği böylece ortaya çıkar. 

O kişi de gerçek kimliğiyle mahşerde teraziye konur. Yani başımıza gelen olayların 

büyük çoğunluğu, bizim irademiz dışındadır ve bizi sınamak amacıyla Allah 

tarafından şekillendirilmiş bedensel ve çevresel tecellilerdir. Bizim için önemli olan 

başımıza gelen olaylar karşısında nasıl bir duruş sergilediğimizdir.

Mahşer günü bu duruşlarımızın toplamı bizim için bağlayıcı olacaktır. Allah 

kaderi hatasız tecelli ettirir. Hiçbir kul bu tecelli karşısında iyi veya kötü olan tıynetinin 

ortaya çıkmasını engelleyemez. Mutlak ilahî adalet terazisinde itiraz edebilecek hiçbir 

boşluk yoktur.

Kader; insanı ilahî imtihandan muaf tutacak, insanın sorumluluğu dışında 

gerçekleşecek bir olay da değildir. Allah’ın iradesini yok sayan, dolayısıyla insanların 

âciz kudretine terk edilen basit bir tecelli değildir kader. Yani şerrin Allah tarafından 

yaratılması değil, şerrin kazanılması şerdir.

Şeytana gelince; o insanın ve Allah’ın apaçık düşmanıdır. Şeytan öyle bir 

varlıktır ki, Allah onun içindeki şişmiş “ene”yi çok iyi bilmesine rağmen onu bir süre 

meleklerin makamında tuttu. O da bulunduğu bu yüksek makamın, Allah’ın kendisine 

lütfettiği bir makam değil de, kendi üstünlüğünden kaynaklanan bir makam zannetti. 

Allah da sonsuz ilim ve adaletiyle şeytandaki bu melun tabiatı ortaya çıkarmak 

için onu Hz. Âdem’le sınava tâbi tuttu. Âdem’i de hem Şeytan’dan hem de 

meleklerden daha donanımlı bir ruhla yaratarak “İşte benim halifem budur ve o 

sizden üstündür” dedi. Melekler ilk anda bir tereddüt geçirseler de kendilerinde 

bulunan üstün meziyetlerin asıl kaynağının Allah olduğunu ve onun takdiriyle 

verildiğini bilerek, Allah’ın emrine uyup insana tâbi oldular. 

Ancak Şeytan sahip olduğu üstünlüğün kendisinden kaynaklandığını 

zannederek, büyük bir ihanet ve yanılgıyla Allah’a “Sen sensin, ben de benim.” deyip 

isyan etti. Bu yüzden de âdemoğluna tâbi olmayı, dolayısıyla da Allah’ın emrine 

uymayı reddetti. Böylece Allah’ın sonsuz ilmiyle bildiği kötü tıyneti ortaya çıktı ve 

Şeytan o üstün makamdan alınarak tıynetine uygun lanetli ve aşağılık bir makama 

indirildi. 

Şeytan da kendisini o üstün makamdan düşüren sebebin Allah değil de insan 

olduğunu zannetti. Bu yüzden insana büyük bir kin besledi ve intikam almak amacıyla 

insanı “halifelik” gibi üstün bir makamdan düşürmek için kıyamete kadar mühlet 

Zaten insanın bu ‘halifelik’ makamına yükselebilmesi için de Şeytan gibi bir 

sınavdan geçmesi gerekiyordu.

İnsan ruh olarak donanımlı bir halifedir, ancak beden olarak bir hayvandır. 

Allah insanın bu ruhla kendisini tanımasını istemiştir. Şeytan da insandaki bu 

hayvansal bedenin isteklerinden hareketle, ya insanı hayvandan daha aşağı 

sapkınlıklara doğru tahrik etmiş ve ayartmış, ya da Allah tarafından insana 

bahşedilen o üstün vasıfları Allah’tan değil de kendisindenmiş gibi hissettirip kendini 

ilah edinme sapkınlığına düşürmeyi hedeflemiştir.

Eğer bu ikisini de yapamıyorsa, kendisinden daha üstün gördüğü başka bir 

insandaki olağanüstü donanımları ilahlaştırarak kula kul olma yolunda başka bir 

sapkınlıkla karşı karşıya getirmiştir.

İşte şeytanla insanın mücadelesinin özü budur.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: