Polemik Değil Analiz
Anlattığımız bazı şeylerin daha iyi anlaşılması için örnek vermek gerekir.
Tıpkı sosyalist devrimin iki kutubu arasındaki fark gibi.
Rusya merkezden perifere, Çin ise periferden merkeze doğru devrimi başlattı.
Sonuç itibarı ile biri çöktü biri halen ayakta.
Avrupanın ve ABD’nin özellikle son elli yıldır bize uyguladığı da tam olarak periferden merkeze hareketi.
Bizde analize dışarıdan içeriye doğru başlayacak olursak, son günlerin büyük gündem maddesi adalarımızın Yunanistan tarafından işgali ve hükümetin sessizliği.
Aslında olan tefeci mantığı ile aşırı borçlandırdığı Yunanistan’ı ele geçiren Avrupanın patronu Almanya’nın ileri karakol mantığı ile adaları Yunan ordusuna doğudan gelecek tehlikeye karşı işgal ettirmesidir.
Brexit referandumu ile kamuoyu desteğini alıp Almanya’nın dünya hükümranlığına engel olmak ve NATO’nun etkin gücünü kendi lehine kullanmak isteyen İngiltere ve ABD son savaşı Ortadoğu ve Türkiye üzerinden veriyor.
Bu noktada 16 Nisan referandumu tüm taraflarca bir beka sorunu olarak görülmekle beraber milli mi şahsi mi olduğu henüz açıklığa kavuşmadı.
Bunu ancak 16 Nisanda anlayacağız.
Durduk yerde AB ülkeleri ile yaşanan tehlikeli diplomatik dayatma sonuçlarını bugün vermeyecek şekilde Türkiye’nin mağduriyetine yol açacak gibi.
Bu hengamede yürütülen iç propagandanın yakın gelecekte birbirlerinin yüzüne bakılamayacak şekilde sürdürülmesi zaten hassas olan iç dengeyi temelli bozacak.
Bütün bu olan biten belki de bu şehirde proje insanlar tarafından sürdürüldüğünden bu gün burada isimler ve kurumlar zikretmeden İzmir’e has bir değerlendirmede yapmak istiyorum.
Anlaşılan o ki terör örgütü FETÖ üzerinden İzmir’de de bir takım işgal ve talanlar başlatılmış görünüyor.
Fetöcü avına çıkan çok meşhur bazı zevat onbinler ile ifade edilen rakamlar karşılığı bu insanların dava vekaletlerini üstlenmekte bir sakınca görmüyor.
Özellikle 15 Temmuz sonrası terör örgütü kapsamında el konulan kurumaların üst düzey idarecileri kendilerini Fetöden akladıkları gibi başkalarını da bu işin içine çekerek alan boşaltıp daha etkin olma yolunda rol üstlenmekte mahsur görmüyorlar.
İşler o kadar karışıyor ki dindar çevreler için çok önemli mücadeleler veren ve bir çoğunu da meşhur eden bir STK nın şubesi kendi delegelerince kapatılıyor lakin hiç infial uyandırmıyor.
Bir takım eski il başkanı siyasetçinin güdümünde bu güzel şehrin bazı kaynakları pervasızca talan noktasına getirildi.
Kontrolleri altına aldıkları siyasetçi ve kurum görevlileri ile yaptıkları işler çok kuralsız sürdürülmekte ve kimse bunda mahsur görmemekte.
Aslında çok önemli bir İstanbul milletvekili tarafından bu yapılanlara karşı bir atak olsa da İzmir gelenekleri çerçevesinde boşa çıkabiliyor.
Bu ganimet toplama hali o noktaya vardı ki muhalif partilerin üyeleri referandum konusunda çok aktif siyaset yaparken iktidar partisi mensuplarının üzerinde sanki siyaseten ölü toprağı var. Zannediyorum olası bir referandum kaybı sonrası elde kalan kar sayılacak gibi.
Hatta iktidar partisi tarafından bazı tercihler açıkça dile getirilirken yeni olacak oluşumların muhafazakarları değil liberalleri tercih edeceği bile açıkça ifade edilebiliyor.
Kendilerini muhafazakar tanımlayanlar dahi ortada adam yok da ondan savunmasına geçmekte mahzur görmüyorlar.
Özet olarak çok sıkıcı olmayacak şekilde kısaca dışarıdan içeriye hatta İzmir’e kadar bir siyaset tercihi ile nasıl kaybedilir onu anlatmaya çalıştım.