İnternet Medyası mı, İstihbarat Medyası mı?
Son aylarda tüm yazıp çizenlerin ayarı bozulmuş anlaşılan, her kafadan ayrı ses çıkıyor. Buradan bakınca benim gibi kimin zan üzerine yazdığı, kiminse bilerek yönlendirme yaptığı artık rahat anlaşılır oldu.
Kanuni düzenlemeden muaf olan bu sanal dünya tam bir atış serbest kürsüsü gibi.
Ne sallarsan oluyor.
60 Lira verip eve internet bağlattın mı tüm dünyadan haberdar olduğun gibi tüm dünyaya da sallama şansın oluyor.
17/25 Aralık itibarı ile bu dünyada mevzilenmiş istihbaratçıların yayınlarını takip edince 15 Temmuz dahil bu günleri tahmin etmek hiç zor olmadı.
Hatta şimdilerde yaygarasını yaptıkları Kasım ayı civarlarında olası olağanüstü durumlar hakkında da bir zanda bulunmak zor değil.
Bu propaganda öyle bir noktaya geldi ki Hizbullahçılar dahil tüm İslamcı kesimler, son Devlet Bahçeli operasyonları ile MHP referanslı kişilerin devlet kadrolarını doldurmalarını onaylıyorlar. Bu gerçekleşir ise Ulusalcılar ile olan pazarlık bozulmuş demektir.
Bu gelişme son aylarda sanal dünyada oldukça harlandırıldı.
Şimdilerde ABD , Rusya , AB ve hatta İran işbirliği ile Türkiye’ye çekilen operasyonlar halk olarak bizlerin gözünden kaçmıyor olsa da bu sıkıştırılma ve sanal dünya yönlendirmesi bizi nerelere götürüyor iyi analiz etmeli.
Misal 17/25 Aralık Fetöcülere ihale oldu.
Allah var onlarda inkar etmedi.
Fakat, Fehmi Koru’nun darbe komisyonunda verdiği ifade bu işin aslında Gülen tarafından kabullenilmediği lakin devrin başbakanının bu inkara inanmadığı yönünde.
Sonuç itibarı ile bende olsam inanmazdım.
Sadece inanç birliği adına desteğini beklediklerim haddi aşıp kamu düzenine müdahil oldularsa farklı tavır gösterilemez.
Her türlü desteği verdiğim topluluktan sonuna kadar yanımda kalmasını beklerdim.
Daha önce dikkat çektiğim gibi özellikle medyası üzerinden tüm istihbari yapılanmaların emrine giren cemaat medyası kör gözüne parmak misali bu sonucu veriyordu.
Neyse bu olanların hepsini beraber yaşadık. Asıl şimdi olacaklar çok dikkat çekici.
Darbe komisyonu tamda beklediğim gibi turnusol kağıdı görevini üstlenmiş görünüyor.
Artık her şey bahane edilip ya ifşa ediliyor, ya da inkar.
Sanal dünyada kalem oynatanlar da buna tam destek atıyor.
Kadrosuzluk nedeni ile bocalayan hükümet ve onun yanında en azından dini kaygılar ile yer alanların hepsinin kafası karışmış görünüyor.
Sanki bir deli kuyuya bir taş attı ama kimse çıkaramıyor.
Başta hemen sınırımız dışında bayrak gösterenlerin çıkardıkları fitne ve içeride keskinleşen ayrışma zor günlerin habercisi.
Son günlerde Dışişleri Bakanının verdiği bitkin yüz ifadeli mesajlar beklide bu konuda yetersiz kaldığının işaretidir
İşler tekrar Recep Tayyip Erdoğan’ın sırtına binmeden bizi bu kuyuya atanları bulup nasıl attınsa öyle çıkar dememiz gerekiyor.
Sonuçta ülke kaderimizmiş gibi bir vakit vesayetçilerin aslanı olan yargı daha sonra cemaatin emrine girdi, şu sıralar hükümetten yana gibi görünse de en ufak kaymada belki yeniden kıble değiştirebilir.
28 Şubat döneminde başörtülü kızları coplayan polisler hala görevde.
Hatta önemli bir kısmı da üst düzey makamlara terfi ettiler.
O vakit başörtülülere, gelecekte kime bu tavır yönelir kestiremeyiz.
Rahmetli Alparslan Türkeş’e iftiraen atfedilen vücudumuz hapiste ama fikrimiz iktidarda yalanına inanmak zorunda kalırız.
Zemin çok kaygan.
Son günlerde habire Kasım ayı diyenleri iyi takip etmek lazım.
Bunlar önce dumanı veriyorlar sonra ateşi harlıyorlar.