Gelin Yeni Anayasa Yapalım
Gelin uzlaşalım; birbirimize artık ön yargıyla bakmayalım. Ne kadar yadırgasak ta diğerini, ötekini, berikini, güvenli, mutlu edecek amaca kalkalım.
Önceki kırgınlıkları, yapılan yanlışlıkları bu gelişimizde yanımıza almayalım.
Yanımıza alacaklarımız, insanlığın bilgi birikimi, yaşanılanların öğrettiği yol, yöntemler, kolaylıklar osun. Bütün bu ,benzerlerini ortak mutluluğumuzun katarına koşalım.
Ne kadar ötemizde olursa olsun, yanımıza gelmeyeni, gelemeyeni de düşünerek, onun hakkını da gözeterek çatıların anası, anayasa için kalemi, kağıdı; ilmi, alimi; çıkmaz sokakları, büyük bulvarları; sözsüzlerin, gözsüzlerin akılsızların bütün sıkıntılarını aşacak tarifler, işaretler, mıhlar koyalım.
Milletin çoğunluğunun uzlaştığına tutunarak, “nasıl olurmuş kutlu beraberlik?!” diye göstererek tuttuklarımızı, tutundurarak çoğaltalım.
İstismar, kayırma, engelleme; tembellik, komisyon, denetimsizlik; adil, vicdani, hukuksal; dolaysız, sade, net inci misali kelimeleri kardeş kılıp dizerek kendimizin, nesillerimizin yaşamına bir başlık, bir kapak, bir cilt yapıp boş temiz sahifeleri; temiz, ahlaklı, adil, vicdanlı, çalışkan, paylaşımlı kararlarımız, eylemlerimizi resimleyip yazalım.

Unutmak, yine aldanmak değildir. Unutmak, aldanıştan dolayı çekilen acıların ,kayıpların biçimlendirdiği hal ile önyargısızlığın, önceki halden üstün, çekincesiz, takıntısız zihnin başlangıcıdır. Böylece birikimin yanına kini, korkuyu, acıyı, çekinceyi…almayarak yol,yöntem bulabiliriz.
Tecrübe değince elinde, ayağında, boynunda, görülmeyen prangalar, kesikler; alnında onların okunmayan kelimeleri bulunan insan akla gelir. Ne kadar yıkansa, ne kadar soyunsa öylece durur üzerinde o ağırlıklar, çizikler, kesikler.
Bu yüzden “unutmak” diyorum.
Olmuyor mu? O zaman, hemen affetme “meleğini” çağırıp işe koyulmasını isteyelim; O zihnimizi temizledikçe, güzelce unutalım.
Hangisi daha becerikli, üstün, uzak görülüdür; hangisinin “inovasyonunu piyasa alır”? Unutmamak engelli koşar; affederek unutmak engelsiz. Unutmamak acıyla arkadaştır, kim gelse yanına, neyi giyse üstüne acıdan yakın olamaz. Unutmak öyle değil! Hele affederse insan, hele gönülden affederse …
Anayasa bu yüzden acıların, istismarların, aldatmaların, aldanmaların yükünü taşımamalı. Böyle unutmayan Anayasaların içinde bir türlü huzur bulmayan yasalar, alt, tali yasaların yol bulmazlığı, iş görmezliği, şaşkınlığı, çaresizliği; iş görmek isteyenleri birbirine düşürmesi bitmez, tükenmez.

Anayasayı hangi koşulda yaparsak, o koşulların hayaleti o toplumun peşini bırakmaz. “Korkma!?” der, ayrımsız her kural. Her kuralın yasanın, alt,tali yasanın içinde korkutucunun savılması yerleşiktir.Öyle ki bir türlü çıkmaz o kurallar sarmalından; ipin boyası olur; o ipten örelen her neyse onun rengi olup, biçiminde, kimliğinde kendini öne verir.
Kolektif kelimesi ne güzel değil mi? Var mı içinde hırtlık, kabalık; itekleme, köstekleme; kapma, “satma”; verim, bereket, sevinç, güven, rahat için kol kola iğrenmeden severek isteyerek birlik olma, dost olup işe koyulma…dahası hepsi kolektifte “mündemiç” tir.
Anayasa, kolektiftir; Kolektif, kendi gibi Anayasa ister; durmaz, arar, arayacak; buluncaya kadar durmayacak.