Evlada Düşkünlük
Nasıl bir ben’lik sevgisi, çocuk/evlat sevgisi; sanki, “şah damarımız”, misali. Bu düşkünlük ya da zaaf bizi esir alacak “perçemimiz” gibi. Kendini feda mı, küçüklüğü, ebeveynin empatik kendi küçüklüğü mü, İlahiye “yaklaşma” perdesi altında sınanmama talebi mi,
Nesli ilerlemesi için genomda kodlanmış güdü mü? Hepsi ve dahasıdır.
Buna karşın büyüdüklerinde ne oluyor; destek, koruman, varis, uzaktan tanıyan biri, nasihatçı, düzeltici, eleştirici muhatap/ yakın, “ihanet”eden , nankör, vefasız…
Hangisi? Yine hepsi ve dahası.
“İşin” daha hazin yanı, İnsanlık diğer evlatlara yeri geldiğinde düşman, rakip/rekabet unsuru, hiç kimse, fakir, dilenci, hasta, seçmen, vergi mükellefi, sanık, suçlu, istilacı, faşist, eşkıya, halk, millet,…diye isimlendirilip, paylaşmamanın bencilliği, azmış hazcılık, güç/protokol zehirlenmesiyle; ürettiği, inşa ettiği tüm değerleri onlardan karşımıza düşenleri, düşecekleri, düşürdüklerini yok etmek, bunun için her türlü bilimsel çabaya milyar dolarlar harcamak, harcamaları sürdürmek ve bunun için çeşitli organizasyon kurmak, bunları kutsamak, dokunulmaz kılmak ve inadla sürdürmek.
Ne yazık, insanlık kendine, çevresine istilacı ve zalimliği yine geçici kendi için seçiyor.
ASIR /ZAMAN SURESİ
“Her şeyi içinde tutan zaman şahittir; in-san’lık karanlık çukura düşmeye koşuyor, bu koşuda iştahlı ve kararlı. Çok azı olan, ayrımsız sevgi, merhamet ve barışçı olanlar; bunlar, bu gaflete içten, kararlıkla kapılmayıp, diğerlerini gerçeği bildiklerinden, ayrımsız sevgilerinden düşüşlerinden döndürmeye çalışıyorlar; döndüremeyecekler.
Bu çabalarıyla o kıymetliler,
hep azınlıkta kalacaklar.“