Doğa 'Yeter!' Diyor
Doğa "yeter!" diyor.
Çanlar çalarken
canımız yanıyor.
Önce insan(*)
kendine gelmeli.
Yeryüzünü, ülkesini;
denizin, gölün, ormanın, havanın ... değerinin emsalsiz olduğunu bilmeli.

İnsan, insanla paylaşırken, doğa açıkta kalmamalı.
Doğayı kendisi, evladı gibi bilmeli, gözetmeli, gelişimine yol açmalı.
Lakin insan, insana zulüm ediyor; sonra bu zulüm, büyüyor; hepsi, doğaya sarıyor, saldırıyor.
Zulmün işleyene, sahibine, kendine döneceğini,
dönüşün kaçınılmaz olduğunu artık; artan kuraklıktan, amansız taşkınlardan, sıcaklardan, yangınlardan, küresel salgın hastalıklardan ... acı, korku ile yaşamaya başlayarak biliyoruz.
İnsan, acilen bencillikten çıkmalı, kurtulmalı;
kendine gelmeli.
Evren, doğa ile kuşatıldığını
beslendiğini, büyüdüğünü, ölüp dönüştüğünü idrak etmeli.
Gerçek değerin ürettiğinden çok,
doğa tarafından kendine ikram edilenler olduğunu görmeli.
Bedeninin sınırı gibi bu ikramın sınırını görmeli.
Sınırın içini paylaşarak, dayanışarak, katık ederek
bereketlemeli, bezemeli, yaşatmalı.
Bu yüzden paylaşım ve dayanışmada esenlikli bereket;
bencillikte, sömürüde, biriktirmede zehirli zenginlik vardır.

(*)
İn: Benlik ininde olan, evrensellikten kendi çıkar kuyusuna inen.
san(ı): Kişisel çıkarcılığıyla kolektif akla arkasına dönüp, aklı zannın köle yapan