Beka (III)

25 Mar 2018 - 16:01 YAYINLANMA

 

Son bölüm.Ayşe Neşe Edebali hanım geçenlerde anlatmıştı. “Eski dönemlerde insanlar yüzlerce yıl yaşıyorlarmış; Nuh nebi  onlara son insan neslinin çok kısa ömrü olacağını söylediğinde; onlar,  yaşayacakları zamanın kısalığına istinaden, “onların yerinde olsak   konakladığımız çadırın kazığını bile çakmayız,” demişler. Nuh nebinin onları hayrete düşürecek cevabı ise,  “Onlar, bu kısa ömürlerine rağmençadır değil çok yüksek binalar  yapacaklar,” olmuş. Söylenceler gerçeklikle ilgilenmez, vereceği öğüdü mizansenle kalıcılaştırır. 

Yaşam bir an dahi olsa,  insan,  an içinde yaşamı kalıcılaştırmaya koyulur. Yaptığını savunmasına gerek  yoktur; benliği en somut savunmadır. Benliğin  evrensel bütünlüğün esenlik  konçertosunda dinletiyi bozan parazit olması yıldırıcı olmamalı; bu  olumsuzluk yine benliğine kanmayanlar, sahte varlık  bilenlerce aşılacaktır.

 

Terör,

Emperyalist devletlerin üst yöneticileri diğer ülkelerin  zenginliklerini “gıda” olarak kullanmaktan bir türlü vazgeçmiyor. Uzak, yakın coğrafyalarda işledikleri ağır insanlık suçlarıyla ateşledikleri direnme art arda sürüyor. Sömürücü ülkeler, İstihbarat etkinliklerini kullanarak suçlarını, delillerini kaçınılmaz kılıp “evcilleştirip”, asıl faalin amacın  ortaya çıkmasını  engelliyor. 

 

 

 

Akıl sahipleri  failin kuralları koyanlar olduğunu biliyor. Kuralları değiştirmeden failler cezalandırılmayacağı için  kurallarda “takılıyoruz”.   Kuralların kalkması halinde kurallarla korunan  etkisizlerin yok olacağı  propagandasıyla, kurallar  etkisizler  aleyhine beka sorunu oluşturuyor. Küresel beka zinciri böyle güçleniyor.

 

Buyurganlık mı  nezaret mi ?

Buyrukçuluk negatiftir, hastalıktır; yanı sıra buyrukçuluk disiplin karşıtıdır. Çünkü disiplin öz güvenli bireyler oluştururken, buyrukçuluk münafık, kalleş, iki yüzlü, yalaka kişiliksizler türetir. Buyrukçulukla  geliştirici düzen kurulamaz. Bu tür yönetimlerin  “başarıları” toplumu ilerletmez; buyrukçuluğun gücü  geri çekildiğinde  toplum da tüm “kazanımlarını” kaybeder. Emperyalistler buyrukçudur. Onların buyrukçuluğu   kendilerine döner. Nasıl mı ?  Kötü yolun yolcusu,yolda ilerledikçe ; tövbe etmekten de uzaklaşır,  kötü şöhret tutkun olur.  Ülke dışında uygulanan giderek kanıksanan kötülükleri,  ülke içinde sınırlandırmaları olanaksızlaşır. Bunu “özgü dünyanın bekası için yaptıklarını “duyurmaları da işe tüy dikmektir.

 

İnsanlığı şerefini artıracak yolda kalıp ilerlemesini sağlayacak   usul bulunmalıdır. İbrahimi Yönetim’lerde bu usul başkanların toplumuna nezaret etmesidir; toplumlarını nezaret edecek eş dağılımlı, akli, nesnel niteliğe eriştirmeleridir. Bu sistem savaş karşıtıdır. Savaşın telafisi imkansız sonuçlarını önlemek  için  “demiri kesen emrini,” seçilmiş nezaret edicilerin   yönetiminde   yürütülmesini zorunlu kılar. Çünkü savaşta dahi her şey savaş değildir;  fırtınadan nereden çıkılacağını bilmek için yukarıdan bakmak gerekir.

 

Savaş barış ardışıklığı dikkat çekicidir;  barışta elde edilen kazanç veya sağlanan geçim olanağı tükendiğinde;  kar veya geçim arayışı  savaşa kaydırılır. Burada entropi var mıdır; incelemeye değer. 8 Mart beyanlarında Rus lideri Putin’in Dünya Kadınlar Günü için “Bizi fetih eden kadın ruhudur.” Açıklamasını izledim. Bizim tv kanallarımızın birinde bayan  Alpago “dünyanın yarısını kadınlar oluşturuyor; diğer yarısını yine kadınlar dünyaya getiriyor!” demesi de bakış açısı konusunda dersler içeriyor. Beka terimi kadın erkek bütünlemesinde kadının işlevinde daha geçerli görülüyor. Ademin önce yaratılması “sahneye son çıkan assolisttir,” değişine uygun görülüyor. Derinlemesine inmeyeyim fakat şu tezi de ifade edeyim. Neoconların ‘önleyici savaş’ mucidi Paul Wolfowitz’in  ilham kaynağı Şaha Rıza  hanımın  Saddam tarafından katledilmesinin intikam telkini   olduğunu düşünüyorum.

Diğer buyurganlıklar;

Gelişimin göstergelerinden olan  seçim serbestisi ve çeşitliliğinin  artırması;  beslenenlerin güdülmesine yönelik en etkili sonuçları oluşturur. Laboratuvarda geliştirilmiş gıdalar  ihtiyaçları görmenin ötesinde başta bağımlılık olmak üzere  tüketicileri çeşitli hedeflere yönlendirmektedir. Bu  yönlendirmeler yönetimsel buyurganlıktan daha isabetli sonuçlara ulaştırır. Buna beslenerek “eğitim” dönemi deniyor. Günümüzde ihtiyaç dalgasını kullanıp her yere yayılmış bu yönteme alternatif yol henüz bulunamadı. İnsanlığın geleceği insanlığın ihtiyacı güdülerek düzenleniyor.

Sonuç olarak  dolaylı, dolaysız buyurganlık insanlığı selamete çıkarmayacaktır. Çünkü bulunduğu aşama ile selamete varılamaz. Yine de umutlulum: Homo Saniensa şamasının yetkinleşmemiş akıl sebebiyle aldanışın/aldatılışın sembolü olarak bekanın insan için kullanılmasının son parkuru olduğunu düşünüyorum.  

 

Hümanizm, 

İnsanlık evrenselleşme yönünde inişli çıkışlı ilerlemeyi sürdürüyor. Hümanizm insan merkezli evren modeli sebebiyle eleştirilir. Oysa insan, dünya hanesinde, “tahsil yapıp meslek sahibi olabilen” bireydir.  “Her şey insan için”  düşüncesi, insan dışındakileri  yadsıması anlamına gelemez!  Her varlığın içi ve dışı var.  İnsanın içi;  organları, iskeleti, zihin dünyası…  Teniyle nasıl kuşatılmış ise  insan, insanlık evrenle kuşatılmıştır; yani insanın teni ile iç ilişkisi,  insanın evren ile ilişkisiyle dengelidir.

Hümanizme  insanı her şeyin merkezine alan ideoloji  denmesi; insanın ego santrik çukuru değildir. Buna yönelik karşı görüşlerin sebebi insanın kendi türüne ve varlığını sürdüren çevresine  gösterdiği yok edici tutumdur.  Güvenlik,  insan bedeninde  iskelet,  ten, duyu organları, akıl işleyişi ile başlar; sosyalleşmesiyle dışında  sömürü, esaslı küresel sistemin insanlığa dayattığı, gösterdiği gerçeğin eksik anlaşılmasıdır.

 

Beka sorunu tam burada, genel kullanımda  yine kendini gösterecektir.  Ulusları oluşturan toplulukların, bireysel, küresel istek ve ihtiyaçları; zihinsel varlığı,  gelişimi sağlıklı şekilde  sürdürülebilir ilkelerle  sağlanması;  komşu,  öteki ülkelerle sağlıklı, adil ilişkiler kurulması, insanlığın gerçek ihtiyacıdır. Sanırım “biz”, öyle yapmaya çalışıyoruz.Ulusal beka mücadelemizi,  bütün insanlığın barışçı, adil, hakça paylaşımcı   düzeninin sağlanması, bu sağlamayı ülkemizin başaracağına inanılması için yapıyoruz. Fakat “için”lerin  öncesindeki  kavramlar  ne kadar haklı olursa olsun, açıklamaya çalıştığımız sonsuzluk  kavramını taşıyabilmesi olanaksızdır. Belki alışılan bu söylemler, sayılanları istemenin derecesini sonsuzlukla gösterirken; dereceyi,  isteğe hakim  kılıyoruz:  Coşku, kuantum fizikte  böyledir; ol deyip oldurur!

Bitirirken;

Beka, insanın egosantrik zulmünün, tehdittin, korkunun, direnmenin, tepkisinin kavramsal reaksiyonudur. “Beka sorunu” ise  bu reaksiyonun yararının kuşku duyulmasıdır.

Bulunduğumuz zamanın hakkını vermeliyiz.  Zamanın hakkı nedir bilir misiniz?!    Zamanı, çevreyi, evreni tenimiz olarak görmek; yapılacak her şeyi yerinde, bereketli, özgür kılmak;  zamanı,  salt yaşadığımız an olarak yaşamak;  ötesi, berisi  peşine düşmeden dosdoğru, basit,  tevazu ile yaşamaktır.

Çok mu kişisel oldu?

Olsun, toplumsal dokunun sağlıklı olması her bir ilmiği gözetmeyle sağlanır.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: