Alemlere Doğan Nur(2) Hoş Geldin Muhammed-ül-Emin!
İnsanların -hatta aile bireylerinin- birbirlerine güvenmedi bir ortamda, daha Peygamber olmadan önce "emîn" (güvenilir) sıfatıyla “Muhammed'ül-Emîn” olarak anılan Peygamber efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v)’in dünyaya teşrifleri insanlık tarihinin en önemli hadisesidir. Hz. Muhammed (s.a.v) güven, merhamet, adalet, sevgi,rahmet Peygamberi olduğu, yalnız Kur’an’ı kerimde değil, Tevrat ve İncil’de de bahsedilmiştir.
Kur’an’ ı kerimde, “O, Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.”(Ahzap suresi, 40.) “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir nur olarak gönderdik” (Ahzapsuresi 45-46) Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) "(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya Suresi, 17.) ayetleriyle son peygamber olduğu, müjdeci uyarıcı, yol gösterici ve alemlere rahmet olarak gönderildiği belirtilmiştir.
Son Peygamberin geleceği ve örnek kişiliği ve ahlakından Tevrat da;“İşte kendisine destek olduğum kulum. Canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum. Ruhumu onun üzerine koydum. Milletler için hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmayacak ve sesini yükseltmeyecek ve onu sokakta işittirmeyecek. Ezilmiş kamışı kırmayacak ve tüten fitili söndürmeyecek, hakkı hakikate erdirecek ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamayacak ve cesareti kırılmayacak ve adalar onun şeriatını bekleyecektir.” (Tevrat, İşaya,42/1-5) şeklinde bahsedilmiştir.
İncil’de ise Ahmed isimli peygamberin geleceği ve ondan büyük övgülerle bahsedilerek ona uyulması belirtilmektedir. “İşte onun için size derim ki: “Şüphesiz Allah’ın Peygamberi Ahmed ile yakında Allah’ın yarattığı her şey sevinecektir. Çünkü o, anlayış ve danışma ruhudur. O, hikmet ve kuvvet ruhudur. O, sevgi ve rahmet ruhudur. O, adalet ve takva ruhudur. O, lütuf ve sabır ruhudur. Allah ona verdiğini hiç kimseye vermemiştir. O, âleme geldiği zaman, ne mutlu zaman olacak! Beni tasdik edin. Onu (yani ruhunu) her peygamberin gördüğü gibi ben de gördüm, saygı ve ta’zimde bulundum.” (Barnaba İncil’i, 44/ 19-31. Asrın Kur’an Tefsiri, cilt 5/ 2240-2242)İncil deövgü ile bahsedilmiştir.
“Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrail oğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak gönderdiği peygamberiyim” demişti.”(Saff Suresi 6.) ayetlerinde açıkça belirtildiği gibi, rahmet Peygamberini bütün dünya beklemekteydi.İşte Tevrat ve İncil’de bile geleceği müjdelen, “Hz. İbrahim(a.s.)in duası, Hz. İsa’ın(a.s) müjdesi (Safsuresi,6.), Hz. Amine’nin rüyası gerçekleşmiş “Ahmet isimli” kainatın efendisi gönüllerin sultanı kutlu oğul dünyaya gelmişti.
Hz. Peygamberi (s.a.v) anlamak Kur’an’ı anlamaya, Kur’an’ı anlamak da Hz. Peygamberi anlamaya bağlıdır. Dolayısıyla dinî bir görev olarak yerine getireceğimiz pratikler ve bireysel dindarlığımızda tercih edeceğimiz uygulamaların en güzeli, onun hayatında bulunmaktadır. Kuran’da “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(Al-i İmran, 31.) denilerek, Allah’ın sevgisini kazanmak için alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e uymaktan geçtiği vurgulanmaktadır.Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v), o dönemde meydana gelen bir takım olumsuzluklara rağmen üstün ahlakı, doğruluğu, dürüstlüğü ve güvenirliliği ile bütün toplumun güvenini kazanmıştır. Mekkeliler kimseye emanet edemedikleri değerli eşyalarını güven veren Muhammed-ül-Emin’e teslim etmişlerdir.
Güven, birine veya bir şeye bel bağlama, kişinin kendisine duyduğu itimat, cesaret, yüreklilik ve emniyet anlamına gelir. Güven, korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur.
İman, emanet ve emniyet (güvenlik) kelimeleri aynı kökten gelir. İman, Yüce Allah’a inanmak suretiyle emniyette olmak demektir. Buna göre iman ile güven arasında bir paralellik ilişkisi bulunmaktadır. İmanın olduğu yerde emniyet yani güven vardır. İmanın olduğu yerde emanete sadakat vardır. Güven, insan ilişkilerinin temelidir. Eğer bu temel sarsılırsa toplum hayatında olumsuzluklar, huzursuzluklar, mutsuzluklar meydana gelir. Güvenin olmadığı yerde iman da gittikçe zayıflar.
Yüce kitabımız Kur’an’ı Kerimde, kurtuluşa erecek müminlerin vasıfları söyle açıklanmaktadır. “Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.” (Meâric Suresi, 32.) ,“Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.” (Mü'minûn Suresi, 8.)Bir Mü’min, sevdiğini sırf Allah için sever ve ondan maddî bir beklenti içine girmez.Sır saklar, emanete ihanet etmez. Hz. Peygamber (s.a.v)’in yüksek ahlakına uymaya ve O’nun gibi güvenilir bir insan olmaya çalışır. Hadiste ise, "Dürüst ve güvenilir tüccar, Ahirette peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber olacaktır." (İbni Mace, Ticaret: 1) şeklinde bildirilmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hadis-i şeriflerinde, Müslüman’ı ve Mümin’i; “En faziletli Müslüman, müminlerin ırzları, malları ve canları hususunda sözleri, yazıları ve eylemlerinden zarar görmedikleri ve kendisine güven duydukları kişidir.”(Buhari, İman,5; Müslim, İman, 66. Nesai, İman, 11.) diye tarif etmiştir.
Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticârî ilişki kurulamaz. Güvenilir olmayan, sözünde durmayan kişinin toplum içerisindeki saygınlığı zedelenir, dostlarının sayısı azalır, işi ve ticari ilişkileri bozulur. Bunun için iş, ticaret ve toplum hayatında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur ve asayiş sarsılır ve insani ilişkiler bozulur. Eğer Allah’a ve insanlara verdiğimiz sözleri yerine getirmezsek, büyük bir vebal altına girmiş oluruz. Yalancılıkla güven ve itibarın bir arada bulunamayacağını bilmeliyiz. Sevgili Peygamberimizin konumuzla ilgili olan, “Çevresindeki insanların şerrinden emin olmadığı kişi, cennete giremez” (Müslim, İman, bab,18, I, 68 H. No: 73) Hadis-i şerifine dikkat etmeliyiz.Yerine getiremeyeceğimiz sözlerde ve vaatlerde bulunmamalı, çevremize, yakınlarımıza, iş arkadaşlarımıza ve bütün insanlara güven telkin etmeli ve bunu, bir hayat prensibi haline getirmeyi unutmamalıyız.Güven, toplumu bir arada tutan en önemli sermayedir. Ekonomik istikrar, toplumsal huzur, sosyal dayanışma ancak güven ile mümkündür. Güvensiz toplumlar da bunları görmek imkânsızdır. Güven, gözyaşı gibidir, gözden düştükten sonra bir daha geri gelmez.
Sonuç olarak, Kutlu Doğum Haftasını kutladığımız bumübarek günlerde milletimizdeveİslam aleminde, güvenin yeniden oluşmasına, insanlar arasında, sevgi, saygı, barış ve kardeşlik bağlarının yeniden pekişmesine, milli birlik ve beraberliğin hakim olmasına, devletimize, bayrağımıza, milletimize vatanımıza, milli ve manevi değerlerimizebirbirimize güvenerek birlikte ve hep beraber el ele sahip çıkmayı cenabı Allah’tan niyaz ederim.