Akıllanan Yaşam (II)
Birinci makaleyi A.B.D. yerleşik Edip ile paylaştığımda birkaç satırla düşüncesini gönderdi. Böylece makale ikiledi.
Teşekkür ederim Özer...
Önce genel bir stil eleştirisi:
Ara başlığa kadar olan paragrafları gereksiz buldum. O paragraflarda makalenin tezi bile belli olmuyor. Ortalıkta okunacak milyonlarca ilginç makalenin ve videonun yarıştığı bir zamanda böylesine uzun peşrevler sadece okuyucu sayısını azaltır. Kendini okuyucunun yerine koyabilmelisin. Dilersen bunu konuşabiliriz.
Yaşamın evreni yarattığı iddiası metafor mu yoksa kelimenin tam anlamı mı anlayamadım. Berkeley'in iddiasından farklı bir şey olmalı... Ama idealist felsefenin bir tekrar sunumu olarak değil de bilimsel bir tez olarak ileri sürülüyorsa kozmosta yaşamın kronolojisi ile çelişiyor.
Selam Edip
Edip Yuksel, J.D.
English Twitter: @19org
Turkish Twitter: @edipyuksel
Phone: +1 520 481 1919 (Free via WhattsApp)
Phone: +1 619 894 6346 (For urgent issues: Leave message)
SKYPE: edipyuksel
Edip brader,
“Peşrevim”, alıntı hakkında düşüncelerimdi. İnsanlık sorgu evrenine çıktığı keşif yolculuğunda bir türlü “karayı göremeyişin” durum tespitiydi.
http://31.186.29.83/AkevlerMakaleler/8615/SonEk/0/Ozer-Atac/Akillanan-Yasa
Okuyucuya net, biçimli şeyler sunamayışım konusunda haklısın.Fakat henüz ben netliğe, biçime ulaşmadan bu mümkün değil. Ayrıca mümkün kılanların, gösterenlerin ancak görecelik enstantanesinde kalabildiklerini düşünüyorum.
Güzel ifadeler, insanlığın yeni bulgularıyla gerçeği ifade etmeseler de edebi olarak kalıyor. Böyle kalabilenleri takdir etmek gerekir. Net, basit, özlü, kıvamlı sözler söylemeyi, yazmayı çok önemserim. Koşuşturmayan sözler, deyişlerde bezenmiş “bahçelerini” gösteren gezdiricilere benziyor.Japonların ikebana (çiçek bezeme)yapışları gibi kelimeleri nakış işlercesine örmek, örüntü(le)mek kalemin az elde ettiği hakkı.
Videolarında yeni demlenmiş bordomsu çayı,büyük bardaktan yudumlayıp, “ ahh çay…” deyişini izledim. İşte böyle kelimeler “icat” edip, cümleler yazmak, okumaktır arzum. Hele içeriği de öyleyse… Böyle durumlarda hedef unutulup, o an hedeften fazla yüceliyor insan. Böyle süreçlerde harcanan vakitler hedefe ulaşmanın hazzını aşıyor. Zaten evrende bulacağımız şey, yer; bundan öte haz vermeyeceğini hissediyorum.
O hedefler var ya, o hedefler... Ne geldiyse onlardan geliyor başımıza. Oranın niteliğine uygun yol, yordam, yöntem bulup , tutturamayınca; “hele bi oraya varalım” diyerek; yapısına uygun olmayan araçlarla hedefe ulaştığımızda; hedefi bozduğumuzu düşünmüyoruz: “içtikçe suya kanmayanlar ” gibi. Hedef tek başına değerli değildir; bir kralın tacı gibi kralın kendisinden bağımsız taç olur mu? Hedefi değerli kılan, hedefin “şanına” uygun ulaşma yöntemi olması gerekir. Bu yöntem çoğunlukla başarısız olduğundan, hedefin yüceliğiyle, yöntemin kirliliği, gereklilik teorisiyle “uzlaştırılır”.
Asıl konuya gelirsek.
Bu arkadaş evladını kaybettikten sonra yurda dönmüş. Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı http://www.siriusufo.org/ Haktan Akdoğan’nın yardımcılığını yapıyor.
İzmir temsilcileri eski Taekwondo dan tanıdığım Metin Dalgıç arkadaşım aracılığıyla kitabı edindim. Kitabı henüz bitirmedim. Fakat dedikleri cezp edici. Kozmosta yaşam dizimi yeni bulgularla bu sava oturtulabilir.
1-Yaratıcı irade, tasarladığını, nerede canlandırıyor?
a) Zihinde mi?
b) Zihninin dışında fizikte mi?
2-Fizikte canlandırıyorsa;
a)Fiziği yaratıp, fizikten mi canlandırıyor?
b) Fizikle beraber mi canlanıyor?
3-Tasarım tümden gelim mi, tüme varım mı?
a) Tümden gelim ise gelişimin son niteliği ve bitişi belli.
b) Tüme varım ise “yolda” olasılıklar sonsuz olduğundan
sonuç ve son nitelik belirsiz.
1, 3) Zihinde canlandırma; kadim Hermetik metinlerde yazılı. ”Evren Tanrı’nın zihninde tahayyüldür”. “Biz bir şeyi dilediğimizde sadece ol deriz; olur.” Bu yalınlık, basitlik kendi tahayyüllerimizle örtüşüyor.Zihinde “çok kolay”. Ayrıca zihinde tahayyül tümden gelim yöntemine uygundur.
Zihindeki tahayyülün maddeye geçişi, tahayyülün niteliğiyle ilgilidir. İlahi tahayyül yoğunluğunun nelere kadir olacağını bilemeyiz.
“Yukarıda” (belirleyen) göremeyeceğimiz Tanrı’nın, “dip”te işleyici varlıkların iradelilerden olan insanlık, tanık olduklarımızla O’na ulaşamayacağız. “İleyhi turceun/sonunda ulaşma” ise O’nun zihninde tahayyülün bitimidir.

2) Fizikle beraber canlandırıyorsa; o takdirde canlanma fiziği de içerir. Fizik canlanmanın bir kısmını oluşturur. Fizik içeriye doğru türevlerini oluştururken, dışı kabuk genişler. Dış kabuk genişlerken, içerden aşılmasını engelleyecek, iç-çekim oluşur.
Koruma sistemi, önce içten dışa; sonra, içten içe; sonunda dıştan içe olur. Sonuncusu çürüme, zulmet, karanlık, hapistir.
İçeriye doğru gelişme, büyümedir. Büyüme arttıkça gelişme yönünde çekim artar; dış “uzayın” aşılması olanaksızlaşır.
Maddeyi oluşturan atom, atom altı evrenin sonsuz hareketli oluşu; bir arayışın, yeni tasarıma yönlenişin zorunlu(lu)ğu olmalı ki cansızın canlı oluşu böyledir.
Rahimde “yarışan” spermalar böyle değil mi? Yumurtaya sonradan varanlar, ulaşamayanlar; döngüye en baştan başlıyorlar.
Bu “işe” evrenin yaşına göre milyonlarca yıl önce başlanması yüksek olasılık. Öndeyken sıçrayamayanlar, “fırsatı” kaçırıyor. Bilinmez; belki öndekileri bekleyen büyük felaketten sonra, yeni bileşiklerle öne geçecekler.
114 elementli kimyasal cetvel şimdilik bildiklerimizi gösteriyor. https://www.google.com.tr/search?q=kimyasal+cetvel&rlz=1C1GGGE_trTR747TR748&tbm=isch&tbo=u&source=univ&sa=X&ved=0ahUKEwjChNDJ1LbWAhVDSRoKHZtNBSIQsAQIJQ&biw=1920&bih=974#imgrc=KTVONIxmpcVPoM:
İnsan karbon esaslı yaratılmış. Karbonun altında silisyum var. Yapay zekânın ham maddesi. İlk başlangıçtaki 6 elementin diğerlerini oluşturması otomatik türemenin yetere sayısı mıdır araştırılıyor. Tevrat ta Tanrı altıncı günde mi dinlenmişti; Kur’an’da “altı gündeki yaratma” buna gönderme miydi; “aralıksız süren yaratmanın zamanı kozmik altı günün içinde miydi… bilemeyiz; fakat sürüyor..

“21. yüzyılın başında ilerleme treni bir kez daha perondan ayrılmak üzere. Bu belki de Homo sapiens isimli perondan yapılacak son sefer olacak; treni kaçıranların ikinci şansı olmayacak.
Trende bir yerimiz olsun istiyorsanız, bu yüzyılın teknolojisini, özellikle biyoteknolojiyi, bilgisayar algoritmalarının gücünü kavrayabilmeniz gerekiyor. Buhar makinelerinden , telgraftan çok daha etkili olacaklar. Kullanım alanları yiyecek, tekstil, araç ve silah üretimiyle sınırlı kalmayacak. Beden, beyin, zihin, 21. Yüzyılın temel ürünleri olarak konumlanırken bunları üretmeyi bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark Dickens İngiltere’siyle Mehdi’nin Sudan’ı arasındakinden çok daha derin olacak. Hatta Sapiens ile Neandertaller arasındakinden
bile daha büyük farka şahit olacağız. 21.yüzyılda ilerleme trenine yetişenler, yaratmanın , yok etmenin ilahi kudretini elde ederken, geride kalanlar yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaklar.” (Homo Deus /A Brief