Bilmeyen Kalmasın: Her Şeyi Bilenler Cemiyeti’ne Hoş Geldiniz!
Eskiden bilgi bir deryaydı. Hani böyle kıyısında durup “Vay be!” diyeceğin bir uçsuz bucaksızlık vardı. Şimdi? Şimdi derya kurudu, ortalık lavaboya döndü. Herkesin elinde bir sünger, bilgi siliyor. Hele ki bizim toplum... Maşallah, “bilmiyorum” demek sanki vergi kaçırmak gibi suç oldu.
Eskiden bilgi bir deryaydı. Hani böyle kıyısında durup “Vay be!” diyeceğin bir uçsuz bucaksızlık vardı. Şimdi? Şimdi derya kurudu, ortalık lavaboya döndü. Herkesin elinde bir sünger, bilgi siliyor. Hele ki bizim toplum... Maşallah, “bilmiyorum” demek sanki vergi kaçırmak gibi suç oldu.
Geçen gün torun, babaannesine sormuş:
– Babaanne, sen İngilizce biliyor musun?
– Evet.
– Nasıl biliyorsun?
– İngilizce şarkı dinliyorum. “Let it goooo! Bi de eskiden sınavlarda 90 alırdım…”
Bak sen şu işe... İngilizce bilmek artık sadece Let it go demekle sınırlı. Ya da sınavlarda 90 almakla… “İngilizce biliyorum” diyebilmek için, konuşabilmelisin, yazabilmelisin, okuya okuya roman yutabilmelisin... Ama yok. Bizde İngilizce bilmek, bir kelimeyle selfie çekmek: "Hello." Gerisi Allah kerim.
Ben artık “biliyorum” kelimesinden korkar oldum. Çünkü her yerde kullanılıyor ama hiç yerinde değil. "Ben o filmi biliyorum," diyor biri. Ne biliyorsun? Afişini görmüş. "Tarihi çok iyi bilirim," diyor öteki. Neyi bilirsin? “1453... Bi de Atatürk Samsun’a çıktı.” Arada 500 yıl boşluk? Aman ne önemi var... Bilmeyen mi kaldı zaten?
Sosyal medya sağ olsun, artık herkes her şeyi biliyor. Enflasyon neden yükselir, serotonin nasıl düşer, Einstein’ın kahvaltıda ne yediği... Her konuda uzmanız. Üstelik bilgiye değil, yoruma dayalı. Ekonomist misin? Hayır, ama Twitter’da görmüş. Doktor musun? Hayır, ama annesi karbonatı tavsiye etmiş.
En son biri dedi ki:
– Ben dijital pazarlamayı çok iyi biliyorum.
– Nereden öğrendin?
– Bir tane video izledim, zaten algoritma belli.
Evet, algoritma belli: Bilmeden bilmek, dinlemeden konuşmak, okumadan yazmak. Bizim millî sporumuz artık bu.
“Bilmiyorum” demek, tevazu değil artık. Aptallıkla eş tutuluyor. O yüzden herkes her şeyi biliyor. "Bilmiyorum" diyene bile “Nasıl bilmezsin?” diye çıkışıyoruz. Hâlbuki bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır dedilerdi eskiler. Ama bizim nesil onu da biliyor: Eskiler hata yapmış.
Yakında şu başlıkla kitap çıkacak: "Bilmiyorum Demeyi Bilmeyenler İçin Rehber” Velhasıl...
Bizim ülkede bilgiye değil, bilmişliğe itibar var. Herkes her şeyi biliyor ama kimse hiçbir şeyi anlamıyor. Belki de sorun, “bilmek” fiilinin artık sadece övünme amaçlı kullanılmasında.
“Bilmiyorum ama öğreniyorum” diyebilmenin dayanılmaz hafifliği
Ne tuhaf bir çağ bu…
Bilmemenin ayıp sayıldığı, öğrenmenin zayıflıkla eş tutulduğu, cehaletin ise özgüvenle süslendiği bir dönemden geçiyoruz. Oysa “bilmiyorum” demek, zekânın ve erdemin cilasız hâlidir.
Ama bunu kim anlatacak “her şeyi bilenler” ordusuna?
Fikir beyan etmeye hazır binlerce insan… Ve ne ilginçtir ki en az bilen, en yüksek perdeden konuşuyor. Koca bir bilgi çöplüğü içinden seslenen o boş başaklar... Rüzgâr estikçe öyle bir savruluyorlar ki sanki bir şeylerin farkındalarmış gibi. Oysa sadece gürültü yapıyorlar.
Ama “bilmiyorum” diyebilen…
O, dolu başak gibidir. Dik durur. Rüzgârı hisseder ama savrulmaz. Sessizdir, çünkü neyin söylenmeye değer olduğunu bilir.
Bilginin gösteriş için değil, içselleşmek için olduğunu bilir.
Kendinden emin bir sessizlikle bakar iddialı cahillere. Onların ispat telaşını izler, alttan alta gülümseyerek. Çünkü bilir: Gerçek bilgi, gösterişe ihtiyaç duymaz. Çiğ gibi düşer insanın zihnine. Islatmaz, ama yeşertir.
O yüzden en güzel cümlelerden biridir şu:
“Bilmiyorum… Ama öğreniyorum.”
İşte o cümlede bir insanın bütün samimiyeti, alçakgönüllülüğü gizlidir. Çünkü öğrenmek isteyenin omzunda kibir değil, merak taşır. Kafası dolu, kalbi açıktır. Boş değil, anlamla doludur.
Ve unutmayalım:
Cahilin gürültüsü, bilgenin sessizliğini bozamaz.
Ben bu köşeyi yazdım mı? Yazdım.
Okuyan anladı mı? Bilmem.
Ama “bilmiş” bir toplumda, anlamak da bir meziyet değil zaten.
Good By. Have a nice day ;)