F. Arzu YALÇIN

Tek düsturumuz var: Milletimiz bizim efendimizdir. Böyle diyor ve ülkemizin en ücra yerlerine  gidiyordu. Hakkari,  Van, Urfa, Sivas, Hatay ve birçok ilde halkla buluşuyor, devletin halkın yanında olduğunu her fırsatta hissettiriyordu. Halkın sorunlarıyla birebir ilgilenen, gönülleri fetheden, 80 milyonun milletvekili olan sayın Külünk ile hayat hikayesi ve siyasete dair öngörülerini ve Cumhurbaşkanı ile olan dostluğunu konuştuk.

Egelobisine konuşan Metin Külünk  hayatına dair bilinmeyenleri ilk kez egelobisine açıkladı. Türkiye'ye karşı son zamanlarda artan tehitlere meydan okuyan metin Külünk Çanakkale ruhuna vurgu yaparak bizi kimse tehdit edemez, Türkyurdu ilelebet payidar kalacaktır açıklamasında bulundu. Metin Külünk sorularımızı cevapladı.  

Metin Külünk kimdir? Çocukluk ve gençlik yıllarınızdan bahseder misiniz?

Babam astsubaydı. Ben Ankara doğumluyum. Memur bir ailenin çocuğu olmaktan kaynaklanan Kore’ye kadar uzanan bir seyahat zincirimiz var ve bu bize çok şey kazandırdı. 1960 darbesinin ardından Ankara, Yenimahalle, Subayevleri’nde doğdum. Ardından Erzincan’da bir 5 yıl geçirdim. İlk oruç tuttuğum yıllardı. Abilerimin beni sırtlarında taşıdığını çok iyi hatırlıyorum. Baba ve annemin evinden uzak olduğumuz için ev sahibimize babaanne derdim. Gece anne babamın yanından kaçıp, Nuriye babaannemin yanında yattığım zamanları da hatırlıyorum. Komşuluk hukukunun güzel olduğu zamanlardı. Ardından 3 sene Diyarbakır Bağlar semtinde oturduk. İlkokulu orada okudum. Babam emekliliğe karar verip, abilerimin eğitim hayatlarımı sürdürmek amacıyla İstanbul’a gelince çok üzülerek Diyarbakır’dan ayrılmak zorunda kaldık. Anadolu’nun büyük yüreğini ayrılırken dahi yaşadık, kara tren bizi garda beklerken bütün mahalle bizi uğurlamak için oraya gelmişti. Annemi yolcu eden o Kürt analarının gözyaşlarını gördüm. Annem Kürtçe bilmiyordu, onlar Türkçe bilmiyordu ama gönülleriyle konuşuyorlardı.

İlgilendiğiniz bir sanat türü var mı?

Tesbih ve  kalemkoleksiyonum var. Müzik, şiir ve  resim, vakit buldukça   resim yaparım. Yaklaşık 40 tane tablom vardır.  Şiir de yazarım. Kısa bir şiirimi bir Kültür Bakanlığı sanatçısı besteledi. “Hey Özgürlük” şiirin adı. Kızıma yazdığım bir şiiri bestelettim.

Siyasete girmeye ne zaman karar verdiniz? Siyasete girmenize etkisi olan veya etkilendiğiniz biri var mı?

Şu anda Çamlıca Derneği’nin başında olan ve Çamlıca Camii’ne hizmet eden büyük abim, bizim fikri noktadaki şekillenişimizdeki kilometre taşıdır. İstanbul’a geliş sebeplerimizden biri abimin Işık Mühendislik Yüksekokulu’nda okuyor olmasıydı. Abim 11. Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül’ün dönem arkadaşıydı. Işık da kavganın yoğun olduğu bir yerdi. Abim o yapının içerisindeydi, bunun bize de yansımaları oluyordu ve onun ardından hemen Millî Selamet Partisi’yle tanıştık. Ortanca ağabeyim Fatih Gençlik Kolları’nda görev yaptı. O esnada da ben partiyle tanıştım. 1973 yılıydı. Derslerim iyiydi ama ele avuca sığmayan birisiydim. Takviye için 15 tatillerde eski milletvekilimiz Hüseyin Kansu Bey bana partide matematik dersleri verirdi. Oradan başlayan bir ünsiyetimiz başladı. 1973 seçimlerinde yaşım 13’tü ama seçimlerde bildiri dağıtıyordum. Babam yaz tatili sebebiyle çalıştırırdı beni. İyi ki de öyle yapmış. Çok maydanoz sattım, fındık, havlu, mendil sattım. Pazarcılık yaptım. O yaşlarda hayata tutunmak için ne gerekiyorsa yaptım. Bir müddet hurdacıda çalıştım. Bir gün hurdacı “eksik tartmamı” istedi. Bunu danıştığım Hüseyin Yüksel ağabey “Metin bu haram, fazla olanı eksik tartıyorsun” dedi. Bir daha oraya gitmedim. Mücadele hayatı insanın karakter hayatıdır. Karakteriniz nasıl şekillenirse hayatınız öyle devam eder.

Sayın Cumhurbaşkanımız ile akrabalığınız var mı? Nasıl tanıştınız? Siyasi hayatınızın şekillenmesinde rolü var mıdır?

Bizim zaten ailece de bağımız var.Benim büyük dedemin ilk eşi sayınCumhurbaşkanımızın halası. 1968’de biz İstanbul’a geldiğimizde zaten bir bağımız vardı ama ilk defa MTTB’de tanıştık. Ben Başkanlık Divanı tarafına geçerken, o da oradan kendi bölümüne geçmek üzereyken “Sen Metin misin?” dedi. “Sen misin Tayyip Ağabey?” dedim ve  o günden başlayan tanışıklığımız var. O günlerde ne konuştuğumuzu biliiyoruz.  O günden beri hep kardeşlik hukukuyla sevdiğim ve saydığım bir insan olarak var oldu. Yıllar öncesinde bir gün “İki ağabeyimden başka hayatımda 3 insan var, bu 3 insanın ikisi hayatımdan gitti, ikisi de siyasi kimlikli insanlardı. O insanlara güvenimi kaybettim üzgünüm, senden rica ediyorum bir ağabey olarak hayatımdan çıkma” dedim. O günden bu yana devam eden bir hukukumuz var.

Sizi Anadolu’nun farklı illerinde ve hep halk ile iç içe görüyorum. Anadolu Alevilerinin sorunları konusunda düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Öncelikle Anadolu Aleviliği ile İran şiasını birbirinden keskin bir şekilde ayırmak gerekiyor. Tarihte böyle bir bağ olmamasına ragmen, Aleviliğin Anadolu’nun bir zenginliği ve kültürü olmasına rağmen İran şiası ile bağdaştıran kesimler tarihi bir yanlışın içindedir. Dolayısıyla Anadolu Aleviliği Türk devlet aklının geçmişten bugüne kadarki önemli bir parçasını oluşturur. Vatanına, milletine ve coğrafyasına bağlı, sevgi dolu yerel bir kurum olan Alevilik asırlardır bu topraklarda varlığını sürdüren bir sistemdir. Tarihi gelişim sürecine baktığımızda; 13.Yüzyıl’da Anadolu’nun İslamlaştırılması sürecinde anahtar rol oynayan Hoca AhmedYesevi’nin fikirlerini Anadolu’ya aktaran ve Anadolu’nun Türk-İslam sentezi ile yoğurulmasına vesile olan Hacı Bektaşi Veli Anadolu Aleviliğinde büyük bir temeldir.  Osmanlı ordusu içerisinde de vazgeçilmez bir etkisi olan ve Osmanlı’nın başarıları üzerinde büyük bir katkısı olan Bektaşilik Türk devlet teşkilat ve aklının vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu parça da Aleviliğin esas Kabul ettiği dayanaktır. Öyleyse Anadolu Aleviliğinin şia veya İran siyasalı ile düşünce ve felsefe zemininde bir bağı yoktur. Tarihte Aleviliği İranlaştırmak isteyenler olmuştur. Ancak Aleviliği Türk kültüründen ve geleneğinden koparmak mümkün olmamıştır. Buradan Alevilerin sorunlarına gelelim. Aslında Alevilerin sorunları diye tabir edilen unsur Alevililere ait bir sorun olmaktan öte Türkiye’nin bir sorunudur. Çok net ifade edeyim ki bu problemin kaynağı Osmanlı döneminde de olduğu gibi bugün de dış kaynaklıdır. Alevilik üzerinden bu ülkede Sünni-Şii çatışması çıkarmak için sürekli provoke edilen, saldırılan ve manipüle edilmeye çalışılmıştır. Ama tutmadı. Burada hedef sadece Alevilik değil toplumun tüm kesimleridir. Cumhuriyet döneminde de aynı şekilde olmuştur. Alevilik Türkiye’de dış güçler tarafından ayrışma,  mezhep çatışması ve kaos planları için kullanılmaya çalışılan bir kurum yapılmaya çalışılmıştır. Ancak Alevi toplumu bu tuzaklara düşmemiştir. Anadolu aklı üst akla galip gelmiştir. Çünkü Alevilik bir Türk sistemidir ve devletçi bir zihniyete sahiptir. İnanç temelinde farklılıklar olabilir ancak bu hiç bir zaman bir ayrılık veya çatışmaya sebep değildir. Aleviler bu düşünceye yüzyıllardır sahip oldukları için Anadolu’nun vazgeçilmez parçası olmuşlardır.

Son zamanlarda dış güçlerin maşası bazı odaklar Alevileri Türkiye’de kargaşa çıkarmak için kullanmak istiyorlar. Oysa ki Anadolu Alevileri FETO/PDY darbe girişiminde Cumhurbaşkanımızın/devletimizin yanında olduklarını deklare ettiler. Aleviler üzerinden oynanan bu oyun ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim? Anadolu Aleviliğinin devletin bekasındaki rolü hakkındaki düşünceniz nedir?

Gerek gezi olayları sürecinde gerek 17/25 Aralık’ta gerekse 15 Temmuz hain işgal girişiminde Aleviler devletinin yanında durarak Anadolu aklını işletmişlerdir. Devletin bekası noktasında irade göstermişler ve üzerlerine oynanan provokasyonlara karşı aklı selim ile hareket etmişlerdir. Bu vesileyle Alevi toplumuna bir kez daha teşekkür ediyorum. Şu bir gerçek ki Alevi toplumu üzerine bu ülkede sayısız oyun oynanmıştır ve oynanmaya da devam etmektedir. Bugün Avrupa’nın bazı ülkeleri bile Alevi derneklerini devlete karşı kışkırtmak için bir çok asılsız yalan ve kara propagandalar yayarak Alevi nüfusu manipüle etmeye çalışmaktadır. Sokak hareketlerinin içerisine Alevi toplumunu sürüklemek için  işlenenfetö tipi cinayetler, Alevilerin yaşadığı mekanlara yapılan fiziki saldırılar, Alevi dernekleri üzerinde planlanan asimilasyon ve şiileştirme hareketleri, bunların hepsi Alevi toplumu ile toplumun diğer kesimlerini karşı karşıya getirme gayesi taşımaktadır. Burada hedef ne Alevililik ne de başka bir şeydir. Burada hedef Anadolu’da ikilik çıkarmak ve yüzyıllardır kurulan birlik ve kardeşliği bölmektir. Sadece Aleviler üzerine değil bir çok toplum kesimleri üzerine oyun oynanmaktadır. Tüm farklılıklar birileri tarafından kaşınmaktadır. Bu  noktada kime ne olduğu değil kimin nerede durduğu önemlidir. Alevi toplumu Türkiye’nin bekasını tehdit eden süreçlerin içinden geçildiği bu dönemde devletinin ve milletinin yanında durarak bu toprakların asli bir unusu olduğunu göstermiştir. Bu duruş çok değerlidir ve takdir edilmelidir. 

Küresel güçlerin yeni Ortadoğu politikasındaki oluşturmaya çalıştıkları yeni sınırlar içinde Akdeniz’e açılacak PKK koridoru ya da Suriye’de oluşacak butik devletler kurma projesine ve ülkemizi bölmeye parçalamaya yönelik bu girişimlere karşı hükümet nasıl bir önlem almayı düşünüyor?

Türkiye bölgedeki her türlü senaryoya hazırlıklıdır ve bu noktada yetkindir.  Suriye'nin Hatay konusu tamamen spekülasyon amaçlıdır, böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Suriye’yi bölmeye çalışanlar aynı şeyi Türkiye’ye de FETÖ üzerinden yaptılar. Ancak milletimiz bir bütün olarak bu girişimi engelledi. Devletin ve milletin egemenlik konusunda toleransı yoktur. Bunu herkes böyle bilmeli. Güney sınırlarımız tamamen güvenlik güçlerimizin kontrolü altındadır. Bunun da ötesinde operasyonel güç olarak Türkiye Suriye topraklarında caydırıcı bir unsurdur. Açılmak istenen terör koridorunun belini kıran Fırat Kalkanı harekatı bir son değildir. Türkiye Devleti  Suriye’de her türlü inisiyatifi alacak teşkilata sahip ve harekata hazıdır. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye asla Suriye’de oldu bittiye gelmeyecektir.

Tarihten kaynaklanan ve hükmü olmayan Suriye rejiminin ve Fransa’nın desteklediği görülen Hatay’ın statüsünün yeniden tartışmaya açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Hatay’ın, Suriye’de oluşturulması düşünülen butik devletlerden birinin parçası gibi gösterilen harita Türkiye’yi kışkırtma amaçlıdır ve aslında bunun mümkün olmadığını da biliyorlar. Aslında bu olay “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deyimi ile anlatılabilir. Türkiye Suriye’nin bölünmesine başından beri karşı çıkıyor ve şu an Suriye’nin üçe bölünmesini isteyen güçler karşısında en büyük muhalif olarak Türkiye’yi görüyorlar. Hatay’ı provoke etmelerindeki amaç; Türkiye ile bir pazarlık zemini oluşturmak ve Türkiye’ye Hatay sizin olsun ama biz burada üç devlet kuralım demeye getirmek. Sayın Cumhurbaşkanımız bir şey söyledi. “İttifakmış, müttefikmiş, diplomasiymiş. İstiklal ve istikbalimizin tehlikede olduğu anda bunların hepsi anlamını yitirir.” Türkiye işte bu noktadadır. Tarih boyu hiç bir devletin ve örgütün himayesine girmemiş, sömürge ve mandacılığı reddetmiş ve tarihte onlarca devlet kurmuş bir millet bu tip spekülatif hareketlerle sindirmek akla ziyan bir girişimdir. Ne Avrupa ne ABD ne de bölgede kurgulanmış terör örgütleri Türkiye’nin bağımsızlığını ve bekasını tehdit edecek herhangi bir girişimde bulunamaz. Bunun çok ağır ve uzun bedeli olur. Tarih bir kez daha bir Çanakkale yaşar. Tarih bir kez daha bir Kurtuluş Savaşı görür. Ancak Türk yurdu ilelebet payidar kalır. Bunu tecrübe etmek isteyenler için işte hendek işte deve.